İnsanların davranış biçimlerini irdelediğimizde yaşadıkları coğrafya, kültür, inanç biçimi, iklim ve buna benzer kriterlerin insan davranışları üzerinde ciddi şekilde etki yaptığını göreceğiz. Bu sosyolojik izahı dikkate aldığımızda neden bizler yaşadığımız iklimin özelliklerine göre davranış geliştirmeyiz. Diye çoğu zaman düşünmüşüzdür.

Böylesi bir araştırmanın derinliğine indiğimizde çoğu toplumlar kendi seçtikleri yaşantıya göre davranış geliştirirken bizlerin örneklediğimiz yaşantıya uygun davranış geliştirmediğimizi söyleyebilirim.

Bu anlamda Asr-ı saadete baktığımızda güzel davranışların sergilenmesi için adeta tatlı bir yarış vardı. Bu yarışın niyetinde kimseyi düşüreyim, ayağını kaydırayım, kendimi iyi gösterip karşımdakini küçülteyim, kazandıklarımın çoğu benim olsun anlayışı yoktu.

Niyet kardeşlik ve paylaşım olunca da her türlü güzel davranış kendiliğinden yeşeriveriyor, vicdan bulunduğu bedeni rahatsız edip uyutmuyordu. Belki de bu uyarı sayesinde insanlar çeşitli hayırlara eğilim gösterip toplumda örneklik teşkil edebiliyorlardı.

Nasıl mı?

Hazreti Ömer (ra) geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel acıtıcı maniaları bizzat temizlerdi. Bir gün yine yoldan giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabenin ayağına çarptı. Buna müteessir oldu; fakat bir şey söylemeden geçip gitti.

Aradan bir sene geçmişti. Hazreti Ömer, aynı yolda yürürken, rastladığı taşları yine ayak ucuyla vurup kenara itmekteydi. Tam o sırada, geçen sene ayağına taş değen sahabe de oradan geçiyordu. Halife cebinden para dolu bir kese çıkartıp uzattı: Buyur, bunu harçlık et! Sahabi heyecanlandı: Harçlığım var, ya Emire'l-Mü'minin! Biliyorum harçlığın var; fakat buna rağmen kabul etmeni istiyorum! İhtiyacım yok. Peki, sen bu sene hacca gitmeyecek misin? Gideceğim. Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap! Yol haçlığım da var.

 Biliyorum ki yol harçlığın da var. Fakat ben bu harçlığı, bana olan hakkını helal etmen için vermekteyim. Geçen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağına taş vurup acıttığım için üzüntüye kapılmıştım. Beni bu üzüntüden kurtarman ve üzerime geçen hakkını helal etmen için, bu harçlığı vermeyi düşündüm. Alır da hakkını helal edersen, beni huzura kavuşturur, memnun edersin. Biliyorsun kul hakkı başkalarına benzemez! Diye iç çekti.

Sonuç olarak konuyu güncelleştirirsek toplumda böylesi değerleri örnek alan kaç kişi olabilir? Ya da gösterdiği projeye uygun kaç kişi proje çizip uygulayabilir?

Böylesi projelerin hayata geçmesi için uygun zemin lazım. İnsanlar kendini gözden geçirmeden başka insanlarla olan hak hukukunu düşünmeden “millet uzaya çıkıyor” deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Oysaki yanıbaşımızdaki insanların hak ve hukukuna riayet etmek onların gönül dünyalarına girmek uzaya çıkmaktan daha hayırlı olacaktır.

Rabbim bizleri hak hukuku gözeten, muhabbetlerimizde ve davranışlarımızda ince düşünebilen kullarından eylesin.

Selam ve dua ile...