Sınavlar ve tercihler derken bitti. Fakat stres ve heyecan devam ediyor ne olacak halimiz? İyi bir üniversite gelecek mi? Kazanabilecek miyiz? Gibi sorular devam eder.  Bu sürecin ardından artık bir bekleme ve tevekkül evresi başlar.

Her şeyin bir an önce gerçekleşmesini isteyen bizler, bu anlayışımızla tevekkülün ruhuna aykırı davranmış oluruz. İnsani olarak böyle düşünmek, böyle davranmak belki çoğu zaman bir davranıştan ziyade bir refleks olabilir. Bu nedenle de çoğu zaman bu refleksi gösteririz.

Peki, merak edilen bu süreçte neler yapmalıyız?

Yapmamız gereken şey, elimizden geleni yaptıktan sonra her şeyin sonucunu Allah'a bırakmak olmalıdır. Niçin? diye düşündüğümüzde sonuçları belirleyen şüphesiz Rabbül âlemindir. Kısa zaman içinde hepimiz buna şahid olduk. Sadece bir sonuca bakarak kendimizi değerlendirmek ya da ailelerin, bir sonuca bakarak çocuğu değerlendirmesi, böyle bir yaklaşım sergilemesi sosyolojik bir sorundur. Maalesef hepimiz bu hataya düşüyoruz.

Bütüncül bir yaklaşım sergileyenleri, imanın şartlarını benimseyip davranış zenginleştirenleri gözlemlediğimizde daha mutlu oluyoruz. Neden? Çünkü bu anlayış sahiplerinde her şeyi bireye indirgeme söz konusu değildir. Çaresizlikleri merkeze alıp çözümü bireye indirgeyenler Hz. Yusuf'u(as) kuyudan çıkaran gücü nasıl yorumlayacak ya da Hz. Musa'yı(as) nasıl yorumlayacak?

Hatırlayalım:

Allah, Kur'an'da, Hz. Musa(as) ve beraberindeki müminlere şöyle buyurmaktadır: “Musa'ya: ‘Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz' diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. ‘Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur. Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler. Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi). Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık. Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. İşte böyle; bunlara israiloğulları'nı mirasçı kıldık. Böylece (Firavun ve ordusu) Güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.” (Şuara Sûresi, 52-60)

Kur'an'da bildirildiği üzere, bu takibin ardından iki topluluk karşı karşıya geldikleri sırada, Allah denizi yararak Hz. Musa'yı(as) ve onunla birlikte iman edenleri kurtarmış, Firavun ve kavmini ise helâk etmiştir. Kur'an'da Allah'ın iman edenlere bu yardımı şöyle bildirilir:

“Bunun üzerine Musa'ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.” (Şuara Sûresi, 63-68)

Bütün bu tariften anlaşıldığı gibi tevekkül; Müslümanın, yapacağı işlerde çalışıp çabalaması, sadece Allah'a dayanmasıdır. Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve sebebe sarılmayı terk edip, “Allah'ın dediği olur” diyerek kenara çekilmek değildir. Elbetteki çok çalışmamız lazım. Çok çalışıp da yeterli puanı alamayan kardeşlerim şunu iyi bilmeli ki çalışmak ne kadar hayırlıysa beklemek de onun kadar hayırlıdır.

Selam ve dua ile…