Bugün toplumsal sorunların veya toplumda yaşanan husumetlerin nedenlerini araştırdığımızda sorunların çoğunun tarihi derinliklerden veya bireylerin farkında olup olmadan gösterilen davranışlarından kaynaklı olduğunu söylemek mümkün.
Sorunlardan topluma veya toplumdan sorunlara doğru gidildiğinde basit nedenlerle bireylerin ya da toplumların birbirine kırıldıkları veya kırdırıldıkları bir realite. Böylece insanların realitelerden değil de çeşitli duygularından hareket etmesi, çeşitli sorunlara sebebiyet vermiştir. Bu psikolojiyle hareket eden insanlar, sosyolojik anlamda kronik hastalıklara yakalanarak kendi dünyalarında travmalar geçirmişlerdir. Bunu bir su meselesi, bir tarla meselesi, bir kan davası üzerinden izah edeceğimiz gibi, bir ırk meselesi, bir mezhep meselesi, bir inanç meselesi üzerinden de izah etmek yanlış olmaz. Bugün, aynı ailede bir kaç kardeşin birbiriyle uzun süre konuşmaması, bir kaç Müslüman ülkenin birbirine husumet etmesi neyle açıklanabilir ki?
Bu tür sorunların çözüm şeklini araştırdığımızda: En güzel çözüm şeklinin peygamberlerin hayatında ya da Efendimiz`in (S.A.V) hayatında görmek mümkün. Bütün husumetlere karşı inancımız ya da inancımızı pratikleştiren değerlerin tutumu şöyle olmuştur. ‘`Sana gelmeyene sen git, seninle konuşmayanla sen konuş, sana kötülük yapana sen iyilik yap`` Ne güzel bir izah, ne güzel bir erdem.
Peki, biz böyle yapıyor muyuz? Hayır.
Böylesi davranış geliştirmediğimiz için Müslümanlar olarak Müslümanlaşamama problemi yaşıyoruz. Bu tür problemlerin yaşanmaması veya asgariye indirilmesi için Efendimiz`in(S.A.V) hayatını iyice okuyup dersler çıkarmalıyız. Efendimiz, Mekke fethedildiğinde, yıllardır kendisine ve iman edenlere yapmadık eza cefa bırakmayan, yurtlarından, yuvalarından çıkaran, Medine`de dahi rahat bırakmayıp defalarca savaş için karşısına dikilen ama artık güçsüz, kuvvetsiz, silahsız ve esir Mekkelilere Peygamberimiz şöyle sordu; ``Şimdi size ne yapmamı beklersiniz?
“Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Ancak bize iyilik yapacağına inanırız” dediler. Rahmet Peygamberi, af peygamberi; “Benim halimle sizin haliniz Yusuf`la kardeşlerinin hali gibidir. Yusuf`un kardeşlerine dediği gibi ben de sizlere diyorum ‘Bugün size kınama yoktur!` Allah sizi affetsin. O merhamet edenlerin en merhametlisidir. Gidiniz, sizler serbestsiniz!” buyurdu. En güzel af, cezalandırabilecek güç elindeyken affetmektir ve en büyük iyilik kötülüğe karşı yapılan iyiliktir.
İşte, Aleyhisselatu vesselam Efendimizin bu civanmertliği, yıllardır kalpleri taş gibi katı olan, düşmanlıktan, kin ve intikamdan başka bir şey bilmeyen Mekkeliler, kötülüklerine karşı iyilik görünce, yaptıklarından nedamet duyup utandılar, kalpleri yumuşadı ve fevç fevç Müslüman oldular. O güne kadar öldürmek için mallarını ve canlarını tehlikeye attıkları Hz Muhammed'e iman edip can ve mallarını artık onun dini için harcadılar. Ebu Cehil`in oğlu İkrime, Rasulüllah`ın affı karşısında şöyle demekten kendini alamadı: ``Ya Rasulallah! Bu güne kadar malımla, canımla sana karşı savaştım, bu günden sonra ölünceye kadar malımla canımla senin yolunda olacağım.`` Bu davranış biçiminden anlıyoruz ki kötülüklere karşı yapılan iyilikler, hasımlarını hısım yapmıştır.
Selam ve dua ile…