Memleketimizde yaşanan sorunlara bakıldığında çoğu sorunun eğitim eksenli olduğunu görürüz. Bunu da derinlemesine irdelediğimizde, öğrendiklerimizi hayatımıza uygulamadığımızı ya da geçici süreyle pratikleştirdiğimizi müşahede ederiz.

Bu tür sorunların tarihine baktığımızda ya da arka planını irdelediğimizde geleneklerimizin, alışkanlıklarımızın böylesi davranışlara sebebiyet verdiğine kanat getiririz. Bu kanaat ilköğretimden başlayarak mezuniyetimize kadar tesir etmiştir. Yani öğrenmekten çok sınıf geçme, mezun olma düşüncesi her devirde ön plana çıkmıştır.

Bu hakim düşünce, paradigma yıllar yılı sürmüştür. Ne öğrendiğimizden ziyade kaç puanla geçtik. Diploma notumuza etkisi ne oldu anlayışı,  bizleri yıllarca notkolik yaptı. Böyle düşünülünce öğrenen ve öğreten arasındaki muhabbet, çıkara dayandı.

Bu anlayışın neticesinde nice öğrenciler farklı düşündükleri için yıllarca okulu uzatmak zorunda kaldı. Bir puan için günlerce hocaların peşinden koşuldu. Bir taraftan meslek liseli oldukları için diploma notları yarıya düştü. İstenilen bölüm engellenince bu kez çeşitli derslerden engeller çıkartılarak mezuniyetler hep ertelendi. Hayallerin kenara itilmesi bir yana sistematik zulüm hep devam etti.

Bu sancılı süreç devam ederken siyasi tıkanmışlık halkın iradesine gebe kaldı. Halkın iradesi sandıklara yansıyınca umutlar yeşerdi, hayaller tekrardan filizlenip boy verdi. Bir takım düzeltmeler derken formasyonlular, formasyonsuzlar tartışması başladı. Bir Bakan gitti, diğeri geldi. Bu kez tamam derken oda olmadı. Ne olacak halimiz diye kara kara düşünülmeye başlanıldı. Ünversite sayısı artınca doğal olarak mezunlar da arttı. Ha bu yıl bu kadar atama olacak ha önümüzdeki dönem bu kadar atama yapılacak derken farklı sorunlar yaşanmaya başlandı.

Bu çırpınmalar devam ederken süreç kendi felsefesini de ortaya koydu. Neydi bu felsefe? ‘`Üniversiteler iş bulma kurumları değil herkes kendi mesleğine yoğunlaşmalı kendi işini kurmalı `` dendi. Öğrenciler buna da eyvallah deyip ‘` huzur olsun da önemli değil.`` Bir kaç öğrenci bir araya gelerek neleri var neleri yok satıp iş kurdu. Artık umutlar yeşermiş, yarınlara sağlıklı bakılıyordu derken tartışmalar hızlandı; dershaneler yasası, dönüşüm yasası başını alıp gitti.

Dershanelerde çalışanlar mağdur edilmesin diye beş yıl altı yıla çekildi. Nasıl bir çelişkiyse. Onbeş yıl çalışıp sigortası altı yıl olmayanların durumu ayrı bir mağduriyet derken darbe süreci. Bütün hayaller suya düştü. Yine de yetmedi. Özel sektördeki bilim kursları tek derse indirildi. Temel liselere verilen teşvikler azaltıldı.

Sonuç olarak teşvik bir kenarda dursun. Eğitimin yükünü hafifleten sorunlu öğrencileri rehabilite eden, değerler sistemiyle birlikte öğrenciyi kendisiyle buluşturan kazanımlar heba edilmeye çalışılıyor. Eski gelenekten hareketle üvey evlat muamelesi yapılmaya çalışılan bu kurumların başarısının takdir edilmemesi ve sadece notlar üzerinden yıpratılmaya çalışılması tarihi bir hatadır. Oysaki not bireysel başarı puanı üzerinden hesaplanır. Yapılan hesaplamayla birinci ve sonuncusu arasında en fazla dört soru oynamaktır. Eğitim politikamızın düzelmesi dileğiyle.