Bir nesle ya da bir kuşağa etki eden gençlik, toplumsal yapının temel birimidir. Yapıyı oluşturan bu kuşak en güzel şekilde yetiştirilmelidir. Bu vazifenin yerine getirilmesi için eğitim şart. İyi bir eğitim ise şüphesiz planlı ve programlı bir şekilde gerçekleştirilebilir.

Çok önceden yaşanılanlara bakıldığında iyi biliyoruz ki bugünün birçok çalışması geçmişte de yapılmıştı. Fakat geçmişteki bilimsel çalışmalarda ya da farklı çalışmalarda bir disiplin bir düzen olmadığı için erken netice alınamamıştı. Bir işten netice almak istiyorsak disiplin ve kontrol olmazsa olmaz prensibimiz olmalı.

Çoğu zaman duymuşuz birçok insan ‘`çalışıyorum çalışıyorum ortada bir şey yok anlayamıyorum. Nasıl oluyor acaba ?``Bir hayretlik bir şaşkınlığı gözlüyoruz. Bu konuyu derinlemesine incelediğimizde kollektif bir birlikteliğin olmayışı ve disiplinsizlik karşımıza çıkar. Hayranlıkla bahsettiğimiz ailelerin, insanların ya da ülkelerin yaşam şeklini incelediğimizde ise bu iki özelliğin işlevsel olduğunu görürüz. Tarihsel süreçte bu iki özelliği anlamış ve benimsemiş toplumlara bakıldığında kendi iç huzurunu yakalamışlardır.

Bu yüzden plan ve program ciddi anlamda önemsenmesi gereken bir anlayış olmalı. Bu konuda Ayetlere hadislere bakıldığında her şeyin bir düzen içinde gerçekleştiğini ya da bir şey yapılmadan düşünülmesinin sağlıklı olacağını Efendimiz (S.A.V)özellikle vurgulamıştır. Bizler bu konuda doğru yapıyor muyuz? Hayır, iş yapıldıktan sonra düşünmeye başlıyoruz. Hep tersinden hareket ettiğimiz için sosyal, ekonomik, ailevi birçok işimiz çıkmaza giriyor. Hal böyle olunca düşünülmeden yapılan işlerimiz bizleri sonradan kara kara düşündürüyor.

Bu bağlamda çoğu zaman eskiden o kadar çok sorunumuz olmasına rağmen Bütün sorunların üstesinden çok rahat geline bilinirken şimdi neden gelemiyoruz diye sitemlerimiz olmuştur. Bu düşüncenin mantıksal boyutuna baktığımızda çözüm odaklı sorunlarda sorun yaşayanların kendi sorununu görme ve kabullenme inancı söz konusu. Bu psikolojiye sahip kişi, kendi sorunundan hareketle sorunu çözebilecek büyüklerine derdini açarak, danışarak derman arardı. Büyükler de inanarak bu saygıya karşı sevgi çerçevesinden hareketle karşısındakine değer vererek sen ve ben dilini kullanarak sorunu çok rahat çözerlerdi.

Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında bireyler sorunlarını dile getirirken çözümlerini de peşinen ortaya koymakta yani dermanını doktordan istememekte. Tabiri caizse ben akıllı bir varlığım sadece sana danışıyorum, verdiğin ilaçlar kafama yatarsa kullanırım, her ne kadar hasta olsam da şuurum yerinde mantığı hakim. İkincisi ise danışmanların gerçek verilerden değil de duyumlardan, bireyin otobiyografisinden hareketle ya da kendilerine verilen kodlar üzerinden bireyi anlama ve rol biçmesi.

Yöntem böyle olunca her iki anlayış sosyolojik bir soruna dönüşüyor. Birbirini anlamaya çalışmayan, ortak payda da buluşmayan bireyler birbirine yabancılaşarak bir sorun yumağına neden olurlar. Bu yumak tarihsel gelişim içinde kuşakların yabancılaşmasına neden olarak gerçekleşmesi gereken kardeşliği engeller. Kardeşlik tesis olmayınca buna bağlı olarak hayırlı çalışmalar gecikir.

Rabbim; kardeşlik hukukumuzu güçlendirerek sorunlarımızı kardeşlik potasında eritmeyi nasip etsin.

Selam ve dua ile...