Hayatta en önemli iki kavramdan biri ‘başlamak` diğeri ise ‘dengeyi sağlamak` tır. Bu iki kavram hayati önem arz ettiği için ziyadesiyle dikkate alınmalıdır. Neden diye düşündüğümüzde bütün sorunların temelinde hareketsizliğin, amelsizliğin olduğunu araştırmalarımızda görebiliriz.

Konuyla ilgili temel sorunları irdelediğimizde insanlarımız, ‘`Halimiz ne olacak? Memleketin hali ne olacak? Bu kadar yeşil alanlar ve imkânlar olmasına rağmen neden çocuklar ve aileler rahat değil? Bir endişenin tavan yaptığını görürüz. Çözüm nasıl olacak denildiğinde ise onu bilemeyiz fakat bir yerden başlamak lazım sözleri ön plana çıkar. Sıkça duyduğumuz bu sözün pratiğini buyurun uygulayalım denildiğinde ise çocukların oynadığı yakan top oyunu gibi herkes toptan kaçar,  kaçarken de bir şeyler yapmak lazım diye sitem eder.

 Sosyolojik olan bu sorunu yürürken ya da ayaküstü çözmeye çalışmanın doğru olamayacağı kanaatindeyim. Sorunları samimi bir şekilde masaya yatırdığımızda asıl sorunun son günlerde boy gösterdiğini göreceğiz. Son dönemlerde gündemi takip edenler şunu çok iyi bilirler ki memleketin en büyük problemi şüphesiz ‘`ahlâksızlıktır.`` Bu ahlâk terörünün öne çıkmasının zirve yapmasının tek nedeni ise insanların bireyselliği, egoizmi ön plana çıkararak bana dokunmayan bin yaşasın felsefesidir.

Bu anlayış rızık endişesini ön plana çıkararak sosyal bağlarımızı zayıflatmıştır. Oysaki bizleri yoktan var eden Rabbimiz, bizden sadece ve sadece kulluk etmemizi istemiş, insanın yaradılışıyla birlikte rızkının yaratıcı tarafından temin edileceği garantisini vermiştir. Bu konuda Peygamberimiz: ‘`Cibril-i Emin bana, rızkı tamamlanmadan hiçbir nefis ölmeyecektir.`` diye haber verdi. Bu bilinçten yoksun ya da endişe edenlerin bu tür endişelere yoğunlaşarak sosyal sorunları görmezden gelmeleri kendi zararlarına olacaktır. Neden? Çünkü Cenab-ı Hakk Ahzab suresinde`` Ey İnananlar! Allah`tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzene soksun ve günahlarınızı bağışlasın” ya da Talak Süresinde “Kim Allahtan sakınırsa Allah o kimseye bir çıkış yolu ihsan eder ve onu hiç hesap etmediği bir yerden rızıklandırır. Kim Allaha tevekkül ederse O, ona yeter.``

 Bu yüzden endişelerimiz, korkularımız Allah için olmalıdır. Sadece bu korkunun bizlere kazanımlar sağlayacağını söyleyebiliriz. Allah`ın korkusunun dışındaki korkuları otoriteleştirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu yaklaşımdan hareketle ‘`Acaba sınavı kazanacak mıyım ya yapamazsam düşük bir bölüm kazanırsam ya atanamazsam halim ne olacak?`` Henüz yaşanmamış meseleleri endişelenerek kurgulamak insana zarar ettirir. Bu sıkıntılardan bireysel ve toplumsal anlamda kurtulmanın tek yolu doğru düşünmek, doğruyu söylemek, tevekkül etmektir.

Bu yüzdendir ki doğruları söylemek, doğruları yazmak, haberleştirmek bir vazifedir. Bu vazifeyi bizlere hatırlatan Efendimiz (SAV) şöyle ifade etmişlerdir: “Sizden biriniz hakkı gördüğü ve şahit olduğu zaman korkusu onun hakkı söylemesine asla engel olmasın. Çünkü onun hakkı söylemesi veya hatırlatması ne ecelini yaklaştırır ve ne de rızkını uzaklaştırır.” Bu bilince sahip olduğumuz gün toplumsal denge kendiliğinden sağlanacaktır.

Selam ve Dua ile...