Batı filozoflarının bir kısmı, insan ile ilgili görüşlerini beyan ederlerken hiçbir görüş kendi tarihinden bağımsız değildir anlayışıyla kendi dönemlerini dikkate almışlardır. Kendi dönemlerinde insana olan bakışı, İngiliz düşünür Hobbes şöyle ifade eder: “İnsan insanın kurdudur.`` Bir dönemin tanığı böyle izahlarda bulunurken bizim topraklarda ise adalet, kardeşlik mekanizması yavaş da olsa işliyordu.
Günümüze baktığımızda ise ne kardeşlik ne de adaletten eser kalmış. Bu iki kavramın uyarısını kâinatın Efendisi yüzyıllar önce veda hutbesinde özellikle vurgulamasına rağmen bizler toplumun bireyleri olarak her platformda bu uyarıyı dikkate almış gibi konuştuk. Pratiğe baktığımızda ise bir canavarlaşma kültürünün bizlere sirayet ettiğine şahit oluyoruz.
Doyumsuz olan bizler, insanımızın halife olma özelliğini unutarak insanımızı aç, susuz bıraktık. İnsanımızı; annesinden, babasından, eşinden çocuklarından memleketinden ayırdık. Her türlü hakareti reva gördük. Düşünüyorum da her mevsimi yaşayan bir memleketin insanına neden hep kışı yaşattık. Baharı yaşatmadığımız ailelerin çocuklarından neden gül olmalarını bekledik? Her platformda Yasinlerden bahsederken neden Yasinlerin Yusufî abilerini görmedik. Bir çelişki yok mu? Allah aşkına…
Bu kadar sıkıntı yaşattığımız insanların çocuklarını eğitimcilere sevk ederek düzeltmelerini ve sosyalleşmelerini talep ettik. Hepimiz biliriz ki eğitim ve sevgi gönül işidir. Bu çocukları mağdur edip sevgiyi kalplerinden söküp alanlar bu sevgiyi iade ederek bir düzeltmeye gidebilirler. Sevgisini çaldığımız bu tertemiz çocukları sosyalleştirme adı altında bozulmuş bir topluma entegre etmeye çalışıyoruz. Oysa ki toplumda değerlerini yitirmiş, unutulmuş bu çocukları entegre etmek gerekmez mi? Bir mantık hatası yok mu?
Milyonlarca dolarlar verip kirli suları temizleyebilir, Haliç`i her türlü pislikten kurtarıp yaşanılır hale getirebiliriz. Belki de mini bir Türkiye kurup, turistlerin ilgisini çekip, çok fazla para da kazanabiliriz. Fakat kaybettiklerimizi, haksızlığa uğramış insanların mini cezaevlerini kimler ziyaret edecek? Şunu iyi bilelim ki Yasin gibi bir fidanı, tertemiz kalpli bir öğrenciyi ya da Aytaç gibi bir öğretmeni yetiştirmeye milyon dolarlar yetmez. Buna ancak adaletin ve sevginin gücü yeter. Bu anlayışla ancak değerler yükselir, maddiyat değer kaybeder. Adaletin ve sevginin olduğu yerde ekonomi kendiliğinden düzelir. Endişeler yok olur.
Bu yüzden adalet diyoruz.
Adalet; insanı diğer canlılardan ayırt eden başlıca özelliklerden biridir. Hayatın her anında, davranışlarda, karar vermede, insanların haklarını ödemede, sevmede ve ilgi göstermede, yönetim işlerinde ve eğitimde dosdoğru hareket etmek, düzgünce iş yapmak, herkesin hakkını vermektir. Adil bir dünyanın ancak çocuklarımıza adalet duygusunun verilmesiyle gerçekleşebileceğini bilmeliyiz.
Bu vesileyle çocukların çifte bayram yaşamasını, bütün cezaevlerinde haksızlığa uğramış tüm mahkûmların bayramlarını kutlayarak ailelerine ve gerçek özgürlüklerine kavuşmalarını Cenab-ı Allah`tan diliyorum.
Selam ve dua ile…