Toplumda öne çıkan muhabbetlerden biri de insanımızın insanları ve çevresini yeterince tanımaması, sabırsızlığı, şükürsüzlüğü kısacası nankörlüğü. İnsanoğlu verilen nimetlere şükür etmediği için böylesi bir düşüncenin hasıl olduğunu söylemek mümkün. Büyüklerin gerekçelerine baktığımızda genelde dünyevi örnekler öne çıkar. Nasıl mı?

“Biz eskiden bir evde, birkaç aile bir arada yaşardık. Bir tabaktan yemek yer aynı mekanları kullanırdık. Bir ocağımız vardı. Mutluyduk, birden fazla kuşak bir arada yaşayabiliyorduk. Şimdi ise bir kuşak bir arada yaşayamadığı gibi, bir çocuğa bile sahip çıkamıyorlar. Oysaki biz evin bütün fertlerini tanır, hangi psikolojiye sahip olduklarını bilir, hangi tür yemekten hoşlanıp hoşlanmadığını dahi bilirdik. Bugün çekirdek ailedeki çocuklara baban nerde diye sorduğumuzda net bir cevap alamıyoruz maalesef.”

Bazıları bu konuda daha da ileri giderek yığılan bilgiden hareketle tezlerini daha ileri sürerek; “bunlar babalarının ne iş yaptığını da bilmiyor. Babaları da çocukların hangi okula, kaçıncı sınıfa gittiğini bilmiyor. Köydekiler de aynı mantıkta. İneğini bile tanımıyor.” gibi uzanan cümleler…

İnek derken Farsça’dan çevrilen bir hikâyeyi paylaşmakta fayda görüyorum. Bir arkadaş anlatıyordu: “Sabah namazından dönerken yolda, bir ineği zorla bir arabaya yüklemeye çalışan bir gruba rastladım. İnek binmekte direniyor, bir türlü binmiyordu arabaya. Ben yaklaştım bir elimle ineğin alnını şöyle bir okşadım. İnek sakinleşti ve direnmeyi bıraktı. Adamlar ineği hemen arabaya bindirdiler. Ben gururlandım ve kendi kendime “Sabah namazının kerameti işte” dedim. Eve geldiğimde annem ağlıyordu “Niye ağlıyorsun?” dedim. “İneğimizi çalmışlar!” dedi. İnek beni tanımıştı, ben ineği tanımamıştım.”

Psikolojiye hakim olduğum için bu olayda muazzam ibretler olduğuna inanıyorum. İnsan kendi ailesini bilmezse, kendi çocuğunun hangi okula, kaçıncı sınıfa gittiğini bilmezse, kendi tavuğunu, ineğini tanımazsa insanın anası ağlar işte. Bu da yetmezmiş gibi bize inanan hayvanımıza bile ihanet etmiş oluruz.

Allah aşkına çıkan sorunların çoğu bu meselelerden kaynaklanmıyor mu? Sen çocukla ilgilenmiyorsun, sen çocuğunu tanıyamamışsın, eşini tanıyamamışsın gibi sorular. Zaten bu tür konuşmalar toplumun hangi aşamada olduğunu göstermiyor mu? Diğer bakış ise kendi ineğini tanıyamayan, sabah namazını kılan saf bir Müslüman. Elini vurduğu her şeye de keramet nazarıyla bakan Müslüman.

İşte bizim en büyük problemimiz bu. Avrupa’da insanların çoğu birden fazla statüye sahip olabiliyorlar ve rollerini çok güzel oynayabiliyorlar. Biz de ise aklımız ya sadece çocukta ya da sadece hayvanda. Bunlar arasındaki bağı kuramıyoruz. İmam, mahallede ne var ne yok diye düşünmez, namazı güzel kıldırdığına odaklanır bizler, sadece çocuklarımıza odaklanırız. Başkasının çocuğundaki güzel hasletleri görmek mi?

Bizim çoban olmamız lazım. Hayvanımızı tanımamız lazım. Kuşa kurda her türlü tehlikeye dikkat etmemiz lazım. Rabbimizin verdiklerini koruyarak şükür etmemiz lazım. Çünkü toplumda bilinçli şükür eden kullara ziyadesiyle ihtiyaç var.


Selam ve dua ile…