Psikoloji ilmi, benzer şeylerin birbirini çağrıştırdığını ifade eder. Fetihleri, mescidleri, darbeleri örnek gösterebiliriz. Ayrıca güzel davranışlarından dolayı haksızlığa uğramış, geriye itilmiş, kalbi kırılmış insanların da benzer örnekleri tarih sayfalarında mevcut.

Tarihsel gelişim içinde kurumsal yapılarda siyaset arenasında dünyevi olarak çok daha iyi yerlere layık olan insanlar; başkaları tarafından iyi yerlere layık görülmeyerek bir kenara itilmişlerdir. Bu saygın insanların bir kenara itilmesi sosyolojik ve psikolojik açıdan bir hata olduğu gibi, liyakat ve kurum kültürü açısından da bir eksikliktir.

Kurumlar üzerinde ciddi çalışmaları olan K.Marx alt yapının üst yapıyı belirlediğini söyler. Marx Weber ise bu görüşün anti tezini savunarak üst yapının alt yapıyı belirlediğini dile getirir. Bu açıklamalardan yola çıkarak geçmişten gelen bu sorunların daha da devam ettiğini söylemek mümkün. Sosyolojik bir analiz yapıldığında bugün gündemde olan en temel problem bu olsa gerek.

Her zaman altın üstü, üstün altı zihinsel şemasında tam olarak doğru bir yere yerleştirmemesindeki temel faktör; bakış açısıdır. Tarih boyunca iktidarlar her zaman kendilerini etkileyecek söz ve davranışlardan rahatsız olmuşlardır. Kendilerine layık gördüklerini başkalarına layık görmeyerek kendilerini yüceltip yönettiklerini küçültmüşlerdir. Küçümsenen bu anlayış ya da anlayışlar günü gelmiş iktidar sahiplerini derinden etkilemiştir. Bu konuda Abdulkadir TURAN Bey’ in “Kırık Kalpler” yazısını okumanızı tavsiye ederim.

Teoloji ilmi bu konuya sadece sosyolojik ve psikolojik açıdan bakmamıştır. Daha çok hak, adalet açısından bakmıştır. Bu havayı teneffüs edip bu iklimde yetişen yöneticiler eleştirilmeyi, rahatsız edilmeyi bir kazanım olarak görmüşlerdir. Kendilerini uyaranlara teşekkür etmişlerdir. Çoğu zaman da ‘filandan olmasaydı Allah katında çok zor durumda kalırdım’ diyerek alt yapıdaki insanlara verilen değeri göstermişlerdir.

Üst yapıyı oluşturan yöneticilerin ne kadar güzel örnek olduğunu Efendimiz’in(SAV) şahsında net olarak görebiliyoruz.Efendimiz yeri gelmiş Selman-ı Farisi’yi dinlemiş, yeri gelmiş Bilal-i Habeş’i dinlemiştir. Bunların nereli olduğuna bakmamıştır. Alt yapı ya da üst yapı diye ayırmamıştır. İnsana değer vererek İslam/insan merkezli düşünmüştür. Yeri geldiğinde kendi sözü dinlenilmemiş bu davranış boyutuna karşın güzel örneklik teşkil ederek dolaylı etkiyi yapabilmiştir. İnananları bir tarağın dişlerine benzeterek ne kadar eşit olduğunu çok net izah etmiştir.

Emeğe, alın terine saygı göstererek herkesin hak ve hukukunu gözetmiştir. Cinsiyet ayrımından ziyade kadın ve erkeklerin birbirini tamamlama özelliğinin olduğunu özellikle vurgulayarak kadınların zayıf olma özelliğinden hareketle de bizlere birer emanet olduğunu ön plana çıkarmıştır. Bu kadar hassas ve ince düşünen bir Peygamber’in ümmeti olan bizlerin çok daha farklı düşünmesi gerekirken çok daha kaba düşünmesi doğru değil.

Çıkan sorunlara bakıldığında tamamıyla haksızlık ve adaletsizlikten kaynaklı sorunlar olduğunu çok net görebiliyoruz. Sadece insanların maaş bordrosuna bakarak değer vermek ya da yaptığı işi küçümseyerek bir değer biçmek çok sakat bir bakış açısıdır. Yaratıcının, niyeti ve samimiyeti referans aldığı bir yerde bizim elbiseyi ve cüzdanı referans almamız doğru değil. Öyle inanıyorum ki her anlamda kenara itilmek uzun vadede bir kazanımdır. Unutmayalım ki Hz. Musa kenardan merkeze gönderildi. Bazıları da merkezden kenara itildi. Bugün zorda olanlar, psikolojik ve ekonomik sıkıntılar yaşayanlar çok iyi bilsin ki bu bir imtihandır.

Selam ve dua ile…