Günümüzde öne çıkan kavramlardan bazıları zaruri ihtiyaçlar, güven ve ahlak kavramlarıdır. İnsanın sağlıklı düşünüp hareket etmesi için zaruri ihtiyaçlarının karşılanması ve güven ortamının oluşması lazım. Kaotik ortamlarda sağlıklı düşünmeyi beklemek çok doğru olmaz. Fakat şunu söyleyebiliriz, durum ne olursa olsun ahlaki değerlerden ödün vermemek gerekir. Ahlak, insanın en zor durumunda kendisine yön veren akli melekesidir.

Hatırlayalım Japonya’da bir patlama oldu. İnsanlar ekmek sırasına geçerken bir tertip bir düzen içinde geçmişlerdi. Hatta birine tam ekmek uzatıldığında; bugünlük bana yarım yeter, denmişti. Bu davranış biçimi hepimizin takdirini almış ve bizleri çok duygulandırmıştı.

Aile sosyolojisinde Japon kültürünü incelediğimizde yönetenler ve yönetilenler arasında bir bütünlüğün olduğunu çok rahat görebiliriz. Durum böyle olunca insanların ahlaki değerleri içselleştirmesi daha kolay olabiliyor. Bütünlüğün uyumun olmadığı toplumlarda kültürel gecikme yaşandığı için değerleri içselleştirmek de zor oluyor.

Hatırlıyorum gençlik yıllarımızda bizlere ahlaki ve itikadi dersleri veren hocamızla güzel bir iklimde pikniğe gitmiştik. Bazı arkadaşlarımız yemekle uğraşırken bizler de sahada futbol oynamaya başlamıştık, millet susayınca herkese yetecek suyumuz vardı. Her ne olduysa bazı arkadaşlar bencil davranarak suyu fazlasıyla tüketti bir bardak ya da iki bardaklık su kalmıştı. Suyu içen oyuna devam ediyordu. Suyu bardağa boşalttım. Hocamıza; buyurun hocam, dedim hocamız hayır sen içeceksin, yok hocam olmaz siz içeceksiniz diye diretince hocamız; Hasan sana bir şey söylim mi ? Buyur hocam, dedim. Hasan ben bu kadar anlatıyorum demek bu arkadaşlarımız ciddi algılayamamış. Hocamızın orda bayağı bir üzüldüğünü hissettim.

Demek ki ihtiyaçlar hâsıl olduğunda ahlak jeneratör gibi devreye girmeyince insanlar her tarafı karanlık görüp sağa sola çarpabiliyorlar. Sokağa çıkma yasağında ne kadar medeni ne kadar dindar ve ahlaklı olduğumuzu çok daha iyi gördük.

Düşünce ve pratik uyuşmayınca üzülmemek mümkün mü?

Bu örneklerden anladım ki bir işin sağlıklı olabilmesi için tavan ve taban arasındaki uyum çok önemlidir. İki taraftan biri zıtlaşınca ne değer kalıyor ne ahlak kalıyor. Aile de böyle değil midir? Bir baba bir çocuğuna kısa ödenek versin diğerine senin dört yüz elli gün sigortan yok sana para yok desin ya da dört yüz elli günü olmadığı için açlıkla imtihan ettirsin. Birine af getirsin birine getirmesin nasıl olacak ya da nasıl bir ahlak bekleyeceğiz? Tartışılır.

Bu çelişik davranış ve uygulamalardan benim gördüğüm şey çelişkilerin ön plana çıkmasıdır. Nasıl mı? Birlikte namaz kıldığımız insanların namaz kılmayan partinin yönetimine tabi olması ya da yönetimi inançlı olan bir partinin mazluma, mağdura destek vermeyip başkasının yanlışlarına prim vermesi bir çelişki değil mi?

Çelişkili bir yaşam istemiyorsak her şey şeffaf ve net olmalı.Her insan kendi duygu ve düşüncelerini ahlaki ölçüde ifade edebilmeli. Her insanın değer ve inancına saygının karşılıklı olduğu unutulmalı. Yaşı küçük olup imam nikâhlı evlenen çiftlerin mağduriyetleri giderilerek bir yol bulunmalı. Her yere bir yol götürdüğümüz gibi her soruna bir yol bulmak en temel ödevimiz olmalı.

Selam ve dua ile…