Eğitim-öğretim başladı. Çocuklar koşmaya, coşmaya başladı. Minik öğrenciler, bir taraftan evden ayrılmanın hüznünü yaşarken diğer taraftan farklı öğrencilerle tanışmanın heyecanını yaşamaya başladı.

Çocukların akranlarıyla tanışması, farklı öğretmenleri görüp öğretmenleri tarafında sevgi, ilgi görmesi, fiziksel, zihinsel ve psikolojik gelişim açısından çok önemli ve olumlu bir adım. Öğrencilerin eğitimcilerle aynı kan bağını taşımaması eğitim açısından çok da sıkıntı değil. Eğitimcilerin tanımadığı öğrencilere gösterdiği ilgi, ebeveynleri aratmaması, muazzam bir anlayış.

Çocuklara güler yüz göstermek, dertleriyle dertlenmek, çocukların her sıkıntısıyla ilgilenmek her babayiğidin harcı değil. Bu kadar öğrencinin sıkıntısıyla ilgilenip sitem etmemek büyük bir erdemliliktir. Eğitimi kutsal görüp inanmak çocuklara bir harf öğretme isteği tarihi bir mirastır. Bugün bu mirasın farkında olmak, bu yönde gösterilen gayret, eğitimciler için yeterli bir neden olsa gerek.

Zaman zaman öğrenciler bazı durumlardan vazife çıkarıp eğitimcilere sitem etse de kendilerini haklı çıkarmaz. Belki bir öğrenci arkadaşına ya da bir amca yeğenine imrenebilir. Fakat hiçbir öğretmen öğrencisine imrenmez, kendinden çok öğrencisinin en güzel yerde olmasını ister. Hatta imkânları yetersiz görür, ona imkân sağlamanın altyapısını oluşturmaya çalışır.

Mezun öğrencilerde de böyledir. Öğretmen öğrencisini çağırır çay söyler, kahve söyler, programını yapar; çalışıp çalışmadığını takip eder. Deneme yapar, denemelerdeki eksiklerini çıkarır; kısacası öğrencisinin başarması için her türlü fedakârlığı gösterir. Bu kadar fedakârlıkla kalmaz, okul ile ailesi ile zayıf olan bağını güçlendirir. Bir anlamda öğretmen, sosyal bütünleştirici bir aktördür. Bu anlamda gerçek öğretmen anadır, babadır, candır, ciğerdir…

Bütün öğretmenler böyleyse neden öğrencilerin başarı hikâyeleri farkıdır?

Başarı hikâyelerini incelediğimizde ortam ve imkânın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Tek yumurta ikizleri konu için en güzel örnektir. Anlatılanlara göre tek yumurta ikizlerinden biri Ankara’nın en güzel en imkânlı okullarında okurken diğer kardeş dağda çobanlık yapmakta bu iki kardeşin zekâ seviyeleri birbirine yakın olmasına rağmen Ankara’da okuyan kardeşin daha iyi puan alması bunun en güzel örneğidir.

Bu örneklerden yola çıkarak şunu diyebiliriz: Öğrencilerin eğitimciler hakkında düşünceleri ne kadar eksikse eğitimcilerin eğitimle ilgili başarı değerlendirmeleri o kadar eksiktir. Okul türüne bakılmaksızın Meslek Liseleriyle Fen Liselerini kıyaslamak ya da doğuda çok zor şartlarda okuyan bir öğrenciyle batıda sanayi bölgesinde ekonomik sorunu olmayan bir öğrencinin aynı koşullarda değerlendirilmesi ne kadar doğru olur.

 

Toplum olarak eğitim için yapmamız gereken tek şey: Bütün imkânsızlıkları imkanlaştırmak. Çocuklar hangi fikirden, hangi düşünceden, hangi mezhepten olursa olsun her türlü eğitimi hak ediyor.

Selam ve dua ile…