İnsanı etkileyen en önemli faktörlerden biri içinde yaşadığı toplumdur. Tarihsel gelişim içinde bu konuyla ilgili makaleler, sempozyumlar, konferanslar verilmiştir. Hatta çoğu düşünür konuyla ilgili görüşlerinde toplumu ikiye ayırmıştır.

1.Cemaat

2.Cemiyet

Ya da davranış bazında düşünerek birincil ilişkiler, ikincil ilişkiler diye izah etmişlerdir.

Günümüz açısından bakıldığında köylü mantığı veya şehirli mantığı da diyebiliriz. Köylü mantığında dayanışma, yardımlaşma örneklerine rastlamak mümkün. Bu mantıkta iyi niyet, samimiyet ön plana çıktığı için kimi yöneticiler, ‘’Köylü şehirlinin efendisidir.’’ diyerek köylünün moral ve motivasyonunu en üst seviyeye çıkarmaya gayret etmişlerdir.

Cemiyet olarak değerlendiren düşünürlere baktığımızda köylünün davranışını resmi şekilde ele alarak köylünün davranış biçimini kaba olarak tanımlamışlardır. Daha da ileriye giderek köylüyü küçümsemişlerdir. ”Gundi, Allah’ın köylüsü…”

Bu iki davranış biçimini derinlemesine incelediğimizde tarihsel süreç içinde her zaman iki kutbun fikirsel, davranışsal anlamda çatıştığına şahit oluyoruz. Çoğu zaman her iki anlayış düşüncelerini söylemleştirerek  bir mesaj da vermek istemiştir.

Nasıl mı?

‘’Bunlara ne lazım bisiklet. ‘’  bu teze karşılık  ‘’Hain adamın bisikleti olmaz.’’ antitezi ön plana çıkarılmıştır. Bu diyalektik sadece bugünün karşılığı değildir, tarihsel kökleri vardır. Aynı zamanda savunma mekanizmalarının da bir yarışıdır, diyebiliriz.

Bu ırkçı anlayışın tarihsel örneklerine baktığımızda şimdi ben Müslüman olursam bu insanlarla mı oturacağım, bunlarla mı muhabbet edeceğim. Ya da çok değerli insanları kabullenemeyip çamur atma yarışına rastlayabiliyoruz.

Nasıl mı?

 İnançsız ve değersiz biri inançlı değerli pak insanı toplum içinde rencide etmek için kendi bütün kötü hasletlerini karşıdakine yüklemeye çalışarak sen böylesin, sen şöylesin diyerek rencide etmeye çalışınca değer sahibi ben bir aynayım sen kendini görüyorsun diyerek antitezini ortaya koymuştur.

Bu tez ve antitezi sonsuz kudret sahibinin yüce kitabında da görüyoruz. Siz onları uyarsanız da uyarmasanız da diye başlayan ayetler ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde bizler ıslah ediciler diye yapılan izahlar.

Tarihsel örnekleri bütüncül açıdan ele aldığımızda iki sınıfın sürekli mücadele ettiğine şahit oluyoruz. Buna hak batıl dediğimiz gibi diyalektik de diyebiliyoruz. Basit gibi görünen bu anlayışı bazı sosyologlar, elitlerin ve avamın mücadelesi olarak da yorumlamışlardır. Kendini elit görenler sürekli ırkçılık yaparak diğer sınıfı rencide etmişlerdir.

Konuyla ilgili sosyolojik ve psikolojik kaynaklar sadece izahlarda bulunurken bu kaynaklardan beslenenlerin tutumları daha çok saygı duyarım herkes, herkes gibi düşünmek zorunda değildir anlayışını ön plana çıkarmıştır. Oysaki din ne sosyolojidir ne de psikolojidir. İnsanı en üstün varlık kabul etmiş çok şerefli olduğunu unutanlara da gerekli tanımlamaları yapmıştır.

Din her zaman haksızlıklarla mücadeleyi uygun görerek toplumların ve bireylerin gördüklerine dokunmayı ya da uzaktan da olsa tesir etme metodunu tavsiye etmiştir. Din toplumların düzeltilmesini yine de toplumlarla izah eder. Din her zaman iyiliği emreden kötülüğü nehyeden bir topluluğu över ve felahının bu metodla gerçekleşebileceğini vurgular. Bireysel düzeltmeleri yine de bireysel düzeltmelerle izah eder. Bir kötülük görüldüğünde bireylerin eliyle diliyle ya da kalbiyle buğz etmesini hatırlatır.

Sonuç olarak ırkçılığa, haksızlıklara karşı atılan her adım değerli, her mücadele kutsaldır.

Selam ve dua ile…