Sosyoloji: Bireylerin bir araya gelmesiyle toplumun vücut bulduğunu izah eder. Çok sonra yapılan bu tanımın öncesine bakıldığında inançların daha deneyim sahibi olduğuna şahit oluyoruz.
İnancımız toplumun düzelmesini adalet ve eğitime bağlar. Demek ki vahiyle desteklenen inançların direkt tecrübeyi beşere aktardığını, bu tecrübeyle sorunların asgariye aktarılma şeklini pratiklerinde belirtir.
Nasıl mı?
İnancımız toplumun düzelmesini, yöneticilere ve ilim sahiplerine bağlar. Yani bir toplumda yöneticiler adilse ve ilim sahipleri işlevini yerine getiriyorsa toplum olması gereken noktaya yaklaşmıştır. İnanç bu izahı yaparken kesinlikle ahlaki değerleri göz ardı etmez. Kazanımları ahlaki boyutla değerlendirir. Fakat bugün bu konuda yapılan değerlendirmelere baktığımızda bilinçlilik düzeyi sadece ahlaktan yoksun eğitim seviyesiyle açıklanır. Kişilerin hangi bölgede yaşadığı, denizinin olup olmadığı, hangi partiye oy verdiği ölçü alınarak bir bilinçlilik testi yapılmaya çalışılır.
Bu izahların eksik yapılması, ahlaki kriterlerin göz ardı edilmesi hak ve hukuka dikkat edilmemesi durumunda toplumun hangi noktaya geldiğini, geleceğini hep birlikte müşahede edebiliriz. Bugün seviyesi iyi olan toplumlara baktığımızda hangi bölgeden olmasına, denizinin olup olmamasına bakılmaz. Topluma ne kadar katkıda bulunduğuna, insanlığa ne kadar katkıda bulunduğuna bakılır.
Eğer var olan iyi projeleri bizler değil de başka toplumlar uygulayıp huzur buluyorsa bir şeyleri yanlış yaptığımızı kabul etmeliyiz. Gelişmiş toplumları incelediğimizde kıymet verilen en önemli iki kesim; Hukukçular ve Eğitimciler ise demek ki tarihsel mirasımıza sahip çıkmamışız. Toplumsal mirasını korumayan bir toplum ekonomide, siyasette, hukukta, eğitimde sınıfta kalmayı hak eder.
İnançlar, yöneticilerin ve eğitimcilerin toplumun sigortası olduğunu izah ederken toplumda yaşayan bireylerin de bu kesimi dikkate alıp değer vermesi gerekir. Bu kesimi sürekli eleştirmenin doğru olmadığını düşünenlerdenim.
Tarihsel deneyimlere bakıldığında yöneticiler, alimler hep hata yapmamıştır. Bazen bireyler, bazen toplumun geneli; uyarıyı, uyarıları dikkate almayarak yanlış tercihlerde bulunarak hem kendilerine hem de toplumsal işleyişe haksızlık yapmışlardır.
Konuyu, Hz. Musa’nın(AS) hayatından kesitler vererek daha iyi anlayabiliriz.
Musa'ya(AS): "Asan'la taşa vur, diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu...” (Araf Suresi, 160)
“Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.” (Bakara Suresi, 55)
Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar, Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.” (Bakara Suresi, 57)
“Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır." demişti...” (Bakara Suresi, 61)
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Toplumda sürekli birilerini eleştirerek doğru açıdan baktığımızı düşünürüz. Oysaki her şey bizim düşündüğümüz gibi değildir. Daha fazla araştırarak daha fazla örnekleri inceleyerek daha sağlıklı düşünebiliriz.
Selam ve Dua ile…
Hasan YILMAZ