Toplumda her zaman ihtiyaç duyulan ve pratikleştirilmesi gereken konulardan biri sevgi ve saygıdır. Sevginin gücü, saygının gücü bütün kitle iletişim araçlarından, bütün geliştirilmiş silahlardan daha tesirlidir.
Bazı biyologlar toplumu organizmaya benzetir. Nasıl ki organizmayı dengeleyen organlar varsa toplumu dengeleyen çeşitli unsurlar da vardır. Bunlardan biri, sevgi ve saygıdır. Bir annenin çocuklarına gösterdiği sevgiye bakarak çıkarım yapmamız yeterli olur.
Nasıl ki bir anne yemiyor, yediriyor; giymiyor, giydiriyor; ısınmıyor, ısıtıyorsa bütün insanların insani vazifelerinden yola çıkarak böyle davranış geliştirmesi gerekir. İnsanlar annesine, babasına gösterdiği şefkati kardeşleri için de gösterdiği gün denge kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Hele ki inanç ve değer sahibi insanların kendi kardeşlerine kızma lüksü yoktur. Annesine, babasına ne kadar kızsa da onların sevgisine muhtaç olduğu gibi kardeşlerinin de sevgisine muhtaçtır. Küserek inatlaşarak hatta intikam duyguları besleyerek sorun çözülmediği gibi denge de bozulur.
Denge nasıl bozulur?
İnsan kardeşlerine göstereceği sevgi ve saygıyı zalimlere göstermeye başlar. Oysaki denge bozulmadan bir karıncanın incinmesi istenmezdi. Ne oldu da böyle oldu? Diye düşünebiliriz. Ya da bazıları hak ediyor, bunlar zalimlerden beterdir. Diye düşünse de hiçbir haklılığımız sevgi ve saygıyı unutturmamalı. Varsın Batılılar kedi, köpeği sevsin. Bizim önce kendimize saygımız olsun, büyüklerimize saygımız olsun. Hayvan sevgisi kendiliğinden gelecektir.
Efendimiz (as) ‘'Büyüklere saygı küçüklere sevgi göstermeyen bizden değildir.'' deyip bizlerin nasıl davranmamız gerektiğini yüzyıllar öncesinden söylemiş ve bizleri uyarmıştır.
Bu düşünceye karşılık bazı düşünceler ‘'akıl yaşta değil baştadır.'' Deyip yaş faktörünü unutturup toplumun dengesini bozmaya çalışsa da Efendimiz (as) başka bir söylemiyle konunun önemine atıfta bulunarak “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti.” Deyip yaş faktörünün ve büyüklerimizin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatmıştır.
Hatırlatmayı dikkate almayıp bu konuyu basite alan toplumların sosyal yaşantısını hatırlayalım: Hepimiz zaman zaman seyahat ediyoruz. Arabaya bir bayan ya da yaşlı bir amca bindiğinde bizler oturuyorsak Efendimiz ‘in (as) sözleri aklımıza gelir hemen yerimizden kalkıp bu kitleye yer veririz. Fakat yaş faktörünü dikkate almayanlar böyle davranmaz. Peki, nasıl davranır? “Elinizdeki çocuğu bana verebilirsiniz.” Derler.
Bu gibi insanlar değerler değil maddiyat üzerine düşünür. Nerden nereye...
Sonuç olarak şöyle bir çıkarım yapabiliriz. Müslüman'ın ilk görevi Allah'a ve Peygambere itaat etmektir. İkinci görevi ise büyüklerine saygılı olmak ve hürmette kusur etmemektir. Yaşlı insanların hayat boyu elde ettikleri tecrübeleri vardır. Bu tecrübeleriyle çocuklara ve gençlere faydalı olmak isterler. Gençlerin de bu tecrübelerden yararlanabilmeleri için büyüklerin önerilerine uymaları gerekmektedir.
Sevgi ve saygı büyüklerle küçükler arasındaki uçurumu yok eden, muhabbet bağını kuran kıymetli vesilelerdir. Küçükler, büyüklerine hürmette kusur etmemeli, büyükler de küçükleri sevmeli. Yaşlıların tecrübe ve bilgileri gençlerin zekâ ve güçleri ahenkli olmalı. Böyle sentezlendiğinde sorunların çok kolay çözülebileceğini söyleyebiliriz. Aksi halde bu iki kriteri göz ardı eden insanlar, sorundan başka bir şey yaşamazlar. İnanın ki en büyük sorunumuz sevgiyi ve saygıyı kaybettiğimizden kaynaklanıyor.
Selam ve dua ile...