Günümüzde sürekli doğa üzerinden izahlar yapılmakta. İnsanların tüketim endeksli düşündüğü ve bu yönde düşündüğünü pratikleştirerek havayı kirlettiği söylenmekte.

Peki, insanlar sadece doğayı mı kirletir?

Konuyu detaylı incelediğimizde şöyle bir çıkarım yaptığımızı söyleyebilirim: Sürekli  çiçekten, böcekten bahsedenler, teknolojik gelişmeleri bilginin merkezine alarak insanların dikkatini bu yöne çekerek birçok sorunu unutturmak gibi bir hedeflerinin olduğunu söyleyebilirim.

 Aslında bu insanlar doğayı örnekleyerek insanların tertemiz duygularını farklı yöntemlerle kirletmekte. Bunu toplumun öğelerinin hepsinde yapmaktadırlar. Bizler araştırmacı bir ruha sahip olmadığımız için bu izahları gündemleştirerek farkında olmadan bu tip insanların ekmeğine yağ sürmekteyiz. Bu anlayışımızdan anlıyoruz ki toplum olarak bilgiyi anlama ve yorumlama noktasında ciddi eksikliğimiz var.

Nedir bilgi? Özne ve nesne arasındaki düzenli ilişkidir. İnancımız da bir bilgiye sahip olduktan sonra onun mutlaka  düzenli araştırılması gerektiğini söylemiştir. Bunu da teori ve pratik kriteri çerçevesinde ele alarak yorumlamamız gerektiğini vurgulamıştır. Bugün siyaset ikliminde de insanların zihinleri kirletilmekte hepimiz şahit olmuşuzdur. İnsanlar, ‘`Kime inanacağımıza şaşırdık.`` diyerek bu sorunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamışlardır.

Peki, bu tür sorunları nasıl çözebiliriz, nasıl zihnimizi kontrol altına alabiliriz?

Bizler her türlü bilgiyi dört aşamalı ele alıp değerlendirirsek daha sağlıklı bir sonuca ulaşabiliriz. Birincisi bilginin söylem boyutu hangi amaçla söylendiği, ikincisi duygu boyutu, söylemi gerçekleştiren kişinin hangi duyguyu vermek istediği, üçüncüsü davranış boyutu, söylediği ile davranışı tutarlı mı değil mi? “Yani söylediğiniz şeyleri niçin yapmıyorsunuz yapmadığınız şeyi niçin söylüyorsunuz?``  ayetini hatırlayarak sağlıklı bir sonuç çıkarabiliriz.

Dördüncüsü ise ahlaki çerçevede fani olduğumuzu düşünerek karşıdakinin algısını etkileyebilmek. Nasıl mı? Bir hikayeyle daha iyi özetleyelim.

Günlerden bir gün, zamanın ünlü bir bilgesi hükümdarın sarayının kapısına geldi. Muhafızların hiçbirisi saygıları nedeniyle onu durdurmaya çalışmadı. Bilge, sonunda hükümdarın tahtında oturduğu odaya girdi. Ziyaretçisini hemen tanıyan kral saygıyla ayağa kalkıp sordu:

“Ne istiyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?”

“Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum” cevabını verdi bilge.

“Ama burası han değil ki” dedi kral hafif kızgınlıkla, “Benim sarayım.”

“Sorabilir miyim: Senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?”

“Babam. O öldü ama.”

“Ondan önce kim yaşıyordu?”

“Büyükbabam. O da öldü.”

“O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı, sonra da terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim?

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bilginin mayasında özne olan insan kendi inancından yaşantısından dersler çıkarmayıp karşıdakini etkileyemiyorsa o zaman özne olmaktan çıkarak nesne olur. Etkileyeceği yerde etkilenen olur. İş vereceği yerde işçi olur, yöneteceği yerde yönetilen olur. Kendi kardeşine sahip çıkmazsa yabancıya kuyruk olur. Yani herkes kendi bilgisini gözden geçirmeli, tercihi yaparken iyi düşünmeli, sağlıklı yapmalı.

Selam ve dua ile…