Geçen gün memlekete gidiyordum, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. İlginç olan şey ise beş kilometrede yağış türünün çok farklı olması ya da yer yer yağmurdan bir eserin olmamasıydı. Kısa zaman dilimi içinde farklı iklimleri yaşamam bana şu teoriyi hatırlattı: İbni Haldun “Her iklim kendine has insanlar yetiştirir.” Bu sözden hareketle memleketteki siyasi iklim aklıma geldi.
Hepimiz çok iyi biliriz, öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hızlı değişimler, küresel değişimlere küresel değişimler, siyasi değişimlere neden olmakta. Bu anlayıştan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Hangi partinin kiminle ittifak edeceğini kimin siyasete gireceğini önceden kestirmek oldukça güç.
Memleketteki siyasi ve sosyal iklimi nisan yağmurlarına benzetebiliriz. Toplum olarak siyasetimiz ve aileye bakışımız nisan yağmurları gibidir. Kimin kiminle evleneceği, kimin kiminle ittifak edeceği muamma.. Bu tecrübe bize şunu göstermiştir ki toplumdaki bireyler olarak erken konuşmak, erken yorumlamak, erken eleştirmek doğru bir davranış olmadığı gibi iyi bir ahlakın da göstergesi değildir.
Niçin iyi ahlak diyoruz da iyi siyaset demiyoruz? Çünkü sosyoloji doğru ve dürüst bir ahlakın olamayacağını savunur ancak ahlakın iyisi ve kötüsü olduğunu izah eder. Bu iyilik ve kötülüğü toplumun yaşam biçimine kültürüne indirger. Bize ahlaklı gelmeyen bir şey başka toplumlarda ahlaki olarak kabul edilebileceği için buna ancak iyi ya da kötü diyebiliriz. Buna doğru demek terminolojiye yakışmaz. Çünkü doğruluk kavramı hakikati yansıtır.
Büyüklerimiz bu felsefeden yola çıkmış olmalı ki dürüst siyaset demişlerdir. Çünkü doğruyu hayatında pratikleştirenler, dürüst olabilir. Doğru ve dürüst kavramları birbirini çağrıştırdığı için dürüst siyaset demişlerdir. Siyasetin mahremine de teolojiden hareketle ahlak elbisesi giydirmeye çalışmışlardır.
Bu kadar ahlaki davranış sergileyen bir anlayışın görüşü alınmalıdır. Neden?
Çünkü bir görüş alınmak istendiğinde öncelik hakkı olan insanlar vardır. Nedir bu öncelikli insanlar?
1-Bilgili olmaları
2-Takva sahipleri olmaları
3-Geçim ehli olmaları
Bugün memleketimizde siyasi bilgisi olan çok parti var fakat takva sahipleri midir? Geçim ehli midir? Tartışılır. Zaten mantıklı düşünüldüğünde temel meselemiz takvadan uzak oluşumuzdur. Neden diye düşünüldüğünde takva sahibi olmadığını yorumladığımız bir parti kendine siyaseten yakın gördüğü bir partiye her türlü desteği vermekte gerektiğinde milletvekillerini istifa ettirip diğer partinin hizmetine sunabilmektedir.
Diğer taraftan mütedeyyin olarak gördüğümüz parti, oy oranı az olan partileri küçümsemesi doğru bir yaklaşım mıdır? Oysaki bugün birçok alanda başkanlık yapan insanlar belki bir oyla kazanmış yıllardır başkanlık yapıyor. Çoğu zaman bir oyla memleket kaos ortamından kurtulmuştur. Zihnimizi biraz kurcalarsak meseleyi daha iyi anlayabiliriz.
Unutmayalım ki bugün dikey bir parti olan her taraftan oy alan Adalet ve Kalkınma Partisi bir oyla kapatılmamıştır. Yalova`da, Ağrı`da milletvekili seçimini, belediye başkanlık seçimini düşünün. Bugün Fenerbahçe Başkanı Aziz YILDIRIM`ı düşünün demek bir oy bir oydur. Bütün partileri ve anlayışları dikkate almak gerek.
Dürüst siyaset demezsek benim kitlem çoktur ya da bir sanatçı taslağının “Benimle çobanın oyu bir olur mu?” anlayışıyla hareket edersek bu hafta bir gol atamayıp şampiyonlar liginden elenen alman takımının futbolcuları gibi maç bitiminde hüngür hüngür ağlarız.
Selam ve dua ile…