Eğitimin temel ve etkin ayaklarından biri öğrenci, veli ve öğretmendir. Bu üç ayağı anlamlı kılan unsur ise anlayıştır. Anlayış, sağlıklı olduğunda çoğu şey bu anlayış içinde kendiliğinden çözüm bulur. Sağlıklı olmadığında ise davranışlar sağlıklı olarak gelişim göstermez ve sorunlar, yumağa dönüşür.
Hangi davranışın daha sağlıklı olduğunu anlamak için davranışın bilgi boyutuna ve bilginin içselleşip davranışa dönüşmesine ihtiyaç vardır. Dönüşen davranışlar, kültür, değer, inanç boyutuyla değerlendirilmezse sonuç yine de anlamsız kalır. Özellikle inanç boyutu olmayan insanların davranışlarına bakarak kesin bir yargıya varmasının çok doğru bir yaklaşım olmadığını söyleyebilirim. Sadece psikoloji bilerek davranışları analiz etmek yeterli olmadığı gibi, sadece dini metinlerden yola çıkarak da davranışları yorumlamak doğru olmaz.
Nasıl?
Aynı uyarıcıya karşı gösterilen davranışları nasıl ayıracağız hangi niyetle yapıldığını nasıl yorumlayacağız? Örnekleyelim:
Kırmızı ışıkta duran üç sürücü aynı davranışı sergiler üçü de durma eyleminde bulunur. Biz bunların hangi niyetle davrandığını konuşarak az çok anlayabiliriz. Niçin kırmızı ışıkta durdunuz araştırmasında şu izahlarla karşılaşmak mümkün. Birincisi ceza almamak için ikincisi durmadığı takdirde bir daha ailesinden araba alamayacağını bildiği için üçüncüsü de doğru bulduğunu söyleyebilir. Bu psikolojik örnekte gösterilen aynı davranışta farklı niyetler olabilir.
Bu yüzdendir ki inancımız davranışları şöyle izah etmekte, “Ameller niyetlere göredir.” bizler bu izahtan anlıyoruz ki insan davranışlarında iyi niyetli olursa davranışları bir gün hak ettiği ödüle kavuşacaktır. Bugün eğitim anlayışımıza baktığımızda çoğumuz iyi niyetli değiliz, meselelere ticaret mantığıyla bakıyoruz. Çocuğun neleri öğrenip içselleştirdiğine bakmıyoruz. Geçen yıl geçtiği derslerden neyi öğrenmiş, bir yıl geçmesine rağmen hala biliyor mu? Maalesef…
Neye bakıyoruz: Takdir almış mı? Hangi yüksek bölümü kazanabiliyor? Niyetimizde adalet, doğruluk, ahlak gibi kavramlar yok. Kişisel olgunluğu geliştiren kavramları lügatimizden kaldırmışız. Yanlış bir mantık. Öğrenciler de bunları bildiği için sadece sonuç odaklı çalışıp en yüksek notu almaya çalışıyor, notu aldıktan iki gün sonra bilgiden eser kalmıyor.
Bu anlayıştan kaynaklanmalı ki birçok öğretmen işi üniversite de değil, yaşayarak öğreniyor. Demek ki yaşamadan yaşatamazsın. Bir şeyleri öğrenirken iyi niyetli öğrenip yaşamalısın ki bir anlam ifade etsin. Maalesef dün olduğu gibi bugün de eğitim sahalarında ilim öğrenmek ve uygulamaktan ziyade politikayı öğrenmek ve içselleştirmek mevcut.
Eğitim binasını kurarken eğitimin ayakları birbirini desteklemeyip politik olarak ayakta durursa olumsuz sonuçlar kaçınılmaz olur. Nasıl mı? Geçen gün Tekirdağ`ın bir yerinde öğrencilerin öğretmene yaptıkları davranışlar ortada. Okuduğum kadarıyla hem öğretmene hem de öğrencilere soruşturma açılmış. Çoğu insan o öğretmenin disiplini sağlamayan bir öğretmen olduğunu söyledi. Ben ise bir eğitimci olarak aylar öncesinden bu tarz davranışları gündemleştirerek yanlış olduğunu yazmıştım. Çocukların evden canavar misali okula geldiklerini, hazır bulunuşluğu olmayan öğrencilerin disipline edilmesinin çok zor olduğunu dile getirmiştim.
Herkesin öğretmene atıp tuttuğu bu eğitim eksenli olayda şahsım olarak öğretmenin bu tarz öğrencilerin karşısında çaresiz kaldığını düşünüyorum. Öğretmen bir şey söylerse suç, söylemezse suç. Öğretmenlerin etkinliğini teşkil edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Biraz daha sabredersek öğrenciler de öğretmene karne notu hazırlayacak! İnanıyorum ki o zaman öğretmenler öğrencilerden ceza almamak için kırmızı ışıkta kesinlikle duracaklardır!
Selam ve dua ile…