Son dönemlerde özelde ortadoğuda genelde ise dünya siyasetinde ittifaklar ve düşmanlıkların çok sık yer değiştirmesi dikkati çekiyor. Bunun en önemli sebebi de herhalde çıkar çatışmalarının artması ve dostlukların da yine çıkarların gölgesinde “zoraki” diye tarif edebileceğimiz şekilde gelişmesidir.
Bazı örnekler üzerinde açmaya çalışalım.
Anlatacağımız dostluk sebepleri elbette tüm sebepler değil, belki bir kısmıdır; ama sanıyoruz ki, yeterince fikir verir.
Türkiye`nin Rusya`ya yanaşması, Amerika`nın hiçbir talebe olumlu karşılık vermemesinden ve Avrupa`nın gittikçe daha da rahatsız edici bir hal alan “reddedici” dilinden kaynaklanıyor. Rusya`nın Türkiye`ye yanaşması altmış yıllık bir NATO üyesinin ittifaktan rahatsızlığını kullanarak zamanla üsleri işlevsiz hale getirmek ve büyüyen bir ekonomi ile kazançlı bir ticaret yolu açmak amacıyladır.
Ama bu arada Türkiye, Ukrayna probleminde Rusya`nın karşısında dururken, Rusya da Suriye`de PKK uzantısı gruplarla irtibat halindedir. Rusya, iç muhalif unsurlara karşı Esad`a her türlü desteği sağlarken, İsrail`den gelen saldırılara hiçbir karşılık vermemektedir.
İran`ın Türkiye`ye yanaşması, karşısında oluşan bloğu çökertmek amaçlı iken, Türkiye`nin yanaşması ise tüm siyasetlerini Amerika`ya endeksleyen bölge ülkelerine ve bizatihi Amerika`ya verilen bir mesajdır.
Amerika`nın PYD ile geliştirdiği “dostluk” oldukça ilginçtir. Bölgeye müdahil olmak isteyen Amerika, hem kullanışlı hem de kolay tasfiye edilebilecek bir güç bulduğuna memnundur. Bunun yanı sıra PYD, ekonomik olarak Amerika`ya az masraflı bir operasyon imkanı sağlamaktadır. Askeri uzmanlar bir Amerikan askerinin yıllık maliyetinin birkaç yüz bin doları bulduğunu oysa yerel güçler için bunun onda birinin yeterli olduğunu söylüyor.
Amerika-Avrupa ilişkileri de çıkar endeksli “dostluklar”a dayandığı için sıkıntılı günler geçiriyor. Ekonomik ve siyasi çıkarların zarar görmesi durumunda nelerin yaşandığını tahmin etmek zor değil. Şimdilerde bunun ipuçları kendini gösteriyor.
Almanya-Türkiye ilişkileri siyasi ve ekonomik çıkarların çatışması sonucunda son derece fırtınalı bir süreç yaşadı. Aslında Almanya her zamanki Almanya idi; ama Türkiye, ekonomik kimi hamlelerde bulununca ve siyasi anlamda “bağımlı olmayan” adımlar atınca problemler baş gösterdi. Bunun yanı sıra darbe teşebbüsü sonrası alınan önlemlerin “AB müktesebatına” uymaması problemlerin daha belirgin bir hal almasına neden oldu. Üslup sertleşti, karşılıklı önlemlerden söz edildi. Sonra mesele soğudu ve iki taraf da “pasifize edilme” korkusundan dolayı “zoraki dostluk” koridoruna girdi. Ama koalisyona doğru gidilirken Sosyal demokratların koştuğu ileri sürülen şartların ilişkileri yine gergin bir atmosfere sokacağını söylemek yanlış olmasa gerek.
Tabloya tüm olarak baktığımızda uluslararası ilişkilerde “Batı düşünce yapısı ve yargısının” her yere sirayet ettiğini görebiliyoruz. Yaklaşık iki yüz yıl önce ünlü İngiliz siyasetçi Lord Palmerston`un söylediği şu sözün dünya siyasetinin en önemli ilkesi haline geldiğini herkes görmektedir. Şöyle demişti Lord Palmerston: "İngiltere"nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır."
İslam dünyası, Batının bu değer yargısından faydalanıp “Ulusal çıkarlar” kapsamında politikalar belirlememiş, Müslümanların başına tebelleş olan devşirme tipler “Batılı değer yargılarını” olduğu gibi almışlardır. Bu da batılı dilin yerli dil olarak kabul edilmesine ve benimsenmesine neden olmuştur. Mesela Patagonya örneğinden yola çıkarsak devşirme siyasetçilerin söyleminin şu hali aldığını söyleyebiliriz: “Patagonya`nın ebedi dost ve düşmanları yoktur, Amerika`nın değişmez çıkarları vardır”