Fransa seçimlerinin ikinci turu da yapıldı ve Emanuel Macron büyük bir farkla seçimi kazandı.
Macron`un kazanması, AB başta olmak üzere tüm küreselcileri mutlu etti. Bizdeki liberaller de bu mutluluklarını dile getirmekten çekinmediler.
Fransa tarihinin en genç cumhurbaşkanı olan (39 yaşında) Macron, gerçekten de dağılma kabusları gören AB için umut olabilecek mi?
Trump`un seçilmesi, İngiltere`nin brexit kararı, Macaristan ve Polonya`dan çıkan çatlak seslerden sonra Macron`un yüzde 65 ile seçilmesi rüzgârın yeniden AB lehinde esmesini sağlayabilir mi?
Yüzde 65 büyük bir oran; ama bu sonucun ikinci turda geldiğini ve aslında Macron`a giden yüzde 42`nin “Le Pen gelmesin” diye verildiğini unutmayalım.
Partisi ve vekilleri olmayan Macron için Cumhurbaşkanlığı çok da kolay geçmeyecek gibi görünüyor.
The Independent yazarı Andreas Whittam Smith, şu ilginç tespitlerde bulundu.
“Macron`un en büyük sorunu, muhtemel zaferinden kısa bir süre sonra ortaya çıkacak çünkü Fransa cumhurbaşkanlarının sadece sınırlı yönetme yetkileri var. Çoğunlukla, politikalarını Ulusal Meclis tarafından kabul edilmesi gereken mevzuata uydurmak zorundalar. Fakat Macron`un Ulusal Meclis`te bir partisi yok ve bu da sıfırdan başlamak demek.
Ancak yeni bir Ulusal Meclis için seçimler Haziran`da yapılacak. Macron, 577 bölgenin tamamında adaylar gösterme sözü verdi. Bu tek başına oldukça zor bir iş. Fakat bundan da öte, geleneksel partiler sahada, seçim bölgelerinin her birinde örgütlenme anlamında güçlerini koruyorlar.
Macron`un sonu da Donald Trump gibi olabilir, yasalarını Kongre`den geçiremeyen yeni seçilmiş bir başkan. İkisi tamamen farklı figürler ancak etkili olmak anlamında aynı kaderi paylaşabilirler: Kolları çekiyorlar; ama hiçbir şey olmuyor.”
Macron`un arkasında küresel sermayenin olduğu biliniyor. Rotschild Bankası`nda başladığı kariyerinin cumhurbaşkanlığına kadar gelmesi, arkasındaki büyük gücü göstermesi açısından dikkat çekici bir ayrıntı…
Bundan sonraki süreç Macron için sıkıntılı olabilir; ama sürekli “kaybedenler kulübünde” bulunmaktan dolayı psikolojik sorunlar yaşamaya başlayan bazıları, Fransa seçim sonuçlarından heyecana kapılıp Macron`u ve başarısını kendilerine örnek almaya, onun üzerinden birbirlerine ayar vermeye başladılar.
Ertuğrul Özkök, Baykal`ın 80 yaşında olmasına vurgu yaparak bir şeyler mırıldanmaya çalışırken, Hasan Cemal açık açık yazdı hayallerini:
“Acaba CHP Macronvari bir doğum yapabilir mi?..
Hani o 1970'lerin başındaki gibi 'zamanın ruhu'nu yakalayarak iktidar yürüyüşüne geçen Ecevit ve ortanın solu hareketine benzer bir demokratik oluşum sahneye çıkabilir mi CHP'de?..”
Bu hayaller belirli aralıklarla oluyor; ama CHP`liler yine Kılıçdaroğlu`na, yine Baykal`a kalıyor.
İki sene önce de bir Çipras rüzgarı esmişti hatırlarsanız.
Çipras`ın solculuğu, dinamikliği, dine mesafeli duruşu birçok CHP`liyi etkilemişti.
Hatta faşist ikna odaları projesinin mucidi CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, Çipras için "Son derece dinamik, çok yakışıklı bir çocuk, bu çok önemli" demişti.
Komünist Çipras, AB`nin politikalarına teslim olunca gözden düştü ve CHP`liler de yıkılmış hayalleriyle kaldılar.
16 Nisan referandumu yenilgisinin şoku yaşanırken ve itirazlar AYM, AİHM, Danıştay`dan ta BM`ye kadar dayanmışken ortaya Macron gerçeği çıkıverdi.
Daha birkaç gün önce 70`lerde idam edilmiş üç solcu genç için mesajlar yayınlayan CHP`nin “Ne sağcıyım, ne solcu” diyen Macron`un neo liberal ideolojisine nasıl uyum sağlayacağı hiç konuşulmuyor bu arada.
Sanırım ideolojiler artık pek önemli görülmüyor.
Fransız seçmeninin “Le Pen olmasın da kim olursa olsun” dediği gibi CHP de “Erdoğan olmasın da kim olursa olsun” noktasına gelmiş.
Bir de kısa süre içerisinde “Macron projesi” de çökerse…
O zaman neler olabileceğini siz tahmin edin.