Sırrı Süreyya Önder, Mart 2013`te İmralı ziyaretinden dönüşte şöyle bir açıklama yapmıştı. "Sayın Öcalan, Fethullah Gülen'e selamlarını gönderdi. Fethullah Gülen'in 'Sulhta hayır vardır' yaklaşımı benim de yaklaşımımdır. 'Bütün Ortadoğu'daki demokratik bir siyaset ve barış için birlikte çalışabiliriz, Muhterem Fethullah Gülen'e selamlarımı söyleyin. Onu en iyi anlayan benim."
Eğer dönemin şartlarını ve ilişkilerini göz önünde bulundurarak “normal bir açıklama” diyorsanız alıntıyı bir daha okumanızı öneririm.
Anahtar kelimeler “selam” ve “sulh” olarak kabul edilip üzerinde düşünüldüğünde ilginç yerlere gidilebilir.
İlginç olan bir şey de iki kelimenin anlam olarak birbirine çok yakın olması…
Önce “selam” üzerinde duralım.
Öcalan, Gülen`e selam söylüyor.
Aynı yıl içinde C. Çandar ve H. Cemal`e de selam söylüyor.
Bu arada Osman Kavala`nın yine Sırrı Süreyya Önder üzerinden Öcalan`a selamı var.
İmralı görüşme notlarından takip edelim:
“Sırrı Süreyya Önder: Başkanım (A. Öcalan) her şeyi konuştuk. Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala'nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar.”
Bu “selam”dan sonra İmralı`dan bir talimat gitti mi, bilmem; ama şunu biliyorum ki, S. Demirtaş, Öcalan`a rağmen “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganını kullanamazdı.
“Osman Kavala kim?” diye soruyorsanız…
Solcu, sosyalist, liberal ve hatta milliyetçi mahallelerde görünen ve lakabı “Kızıl Soros” olan bir sermayedar.
Soros`un hem vakıflarına üye hem de benzer usuller kullanıyor.
Böylece Osman Kavala`dan giden “selam”ın kaynağı hakkında bir fikir sahibi oldunuz sanırım.
Gelelim “sulh” meselesine.
Devlet Bahçeli`nin karşısına çıkarılan ve solun bile desteğini alan Meral Akşener`in en çok kullandığı sloganı “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü idi. Kimse Atatürk`e atfedilen bu sözden dolayı Meral Akşener`in bir mesaj verdiğini düşünmedi.
Kısa süre sonra, yani 15 Temmuz akşamı bir darbe teşebbüsü oldu.
İyi planlanmış, iyi organize edilmiş; ama kötü ve acemice uygulamaya konan bir darbe teşebbüsü… ve ilginçtir ki, darbe teşebbüsünde bulunanların TRT`de okuttukları bildirinin altında “Yurtta Sulh konseyi” yazıyordu.
Darbeciler kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak adlandırmışlardı.
Şimdi olayları birbirine bağlayalım.
Gülen, “Sulhta hayır vardır” diyerek PKK`ye zeytin dalı uzattı.
Öcalan, “Mesajı aldım” dedi ve “birlikte çalışabiliriz” cevabını verdi.
Gülen ve Öcalan sulhta anlaştı.
Öcalan bunun üzerinden “Darbe mekaniğinden” söz ederek hükümeti tehdit etmeye kalkıştı.
Hükümet, “Dolmabahçe fotoğrafı” ile “sulh tezgahı”na düştü; ama Erdoğan`ın masayı devirmesi ve “ben bu oyunu bozarım” tavrı dengeleri değiştirdi.
Gerçekten de “darbe mekaniği” devreye girdi.
15 Temmuz`da PKK`nin devleti en zayıf haliyle yakalamış olmasına rağmen neden hiç saldırmadığı sorusu soruldu; ama bu, cevabı gizemli bir soru değildi.
“Muhteremi en iyi anlayan” kişi Öcalan`dı ve beraber tüm Ortadoğu için Amerika`nın gölgesinde çalışacaklardı.
Basında yer bulan şu ayrıntıya dikkatinizi çekerim:
“Demirtaş, Öcalan`a diyor ki: "Fetullah Gülen bizimle görüşmek istiyor bizi Amerika`ya davet ediyor, ne yapalım?”
Öcalan`ın cevabı net: “Fetullah Hocayı en iyi ben anlarım. Onlar bizim Ortadoğu'daki stratejik ortağımız"
Türkiye`nin “Stratejik ortağı” olan Amerika`nın gölgesinde Öcalan ve Gülen “stratejik ortaklık” anlaşması yapmışlardı.
15 Temmuz girişimi başarısız oldu ve bunun acısını ta yüreğinde hisseden Soros ve adamları PKK`ye umut bağladılar.
PKK`nin operasyonlarla geriletilmesi ve hükümetin beklenmeyen “Rusya ile ilişkileri düzeltme hamlesi” muhtemelen en çok Soros`un canını sıkmıştır.
Can havliyle son bir hamleye girişecektir.
Bu günlerde oluşturulmaya çalışılan ittifaklara biraz da bu gözle bakarsanız iyi olur.