Kurumsal anlamda Soros`un açıkça Türkiye`ye giriş tarihinin 2001 olduğu söylenir, çünkü o tarihte “Açık Toplum Enstitüsü” resmen kurulmuştur.

Erdoğan`ın 2003 yılında Davos Zirvesi sırasında Soros`a “Türkiye`nin açık toplumcuları biziz” dediği iddia edilir. Erdoğan`ı o dönemde Soros`la buluşturanların kimler olduğu araştırılırsa inanıyorum ki, ilginç bağlantılar ortaya çıkacaktır.

George Soros`un da o süreçte, “AKP, İslami bir ülkenin en demokratik partisi” şeklinde açıklama yaptığı söylenir.

Nitekim o tarihlerde “Liberal Sol” ideolojiye göre kendini tanımlayanların büyük kısmı Ak Parti çevresinde toplanmıştı ve bu kesim Soros`un vakıf ve dernekleri ile beraber hareket ediyordu.

Açık Toplum Enstitüsü, sosyal meselelerle ilgilendiği gibi “askeri vesayet” karşıtı bir profil vermeye de gayret gösteriyordu.

Mesela…

Müslümanlığın sosyal hayatta daha fazla görünür olması sonrası ortaya atılan “Mahalle baskısı” araştırmasının arkasında CHP`li Binnaz Toprak ve Açık Toplum Enstitüsü isimleri vardı.

Açık Toplum Enstitüsü, 2009`da “Açık Toplum Vakfı” adını aldı.

Hakan Altınay`ın direktörlüğündeki vakfın yönetim kurulunda Can Paker ve İshak Alaton gibi isimlerin yanı sıra Gülen Grubuna yakınlığıyla bilinen gazeteci Eyüp Can yer alıyordu. Vakfa dönüşmeden önceki yönetim kurulu ise daha ilginç isimlerden oluşuyordu.

Can Paker (TESEV Başkanı,)

Nebahat Akkoç (Diyarbakır, Kadın Araştırmaları Merkezi)

Şahin Alpay (Gazeteci-yazar)

Murat Belge (Birikim`ci, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi)

Üstün Ergüder ( Boğaziçi Üniversitesi eski Rektörü)

Osman Kavala (Kavala Grubu'nun sahibi)

Ömer Madra (Açık Radyo, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi)

Oğuz Özerden (Bilgi üniversitesi kurucusu)

Her isim, üzerinde ekstradan durmayı gerektirecek kadar ilginçtir.

Boğaziçi ve Bilgi üniversiteleri sanırım dikkatinizi çekmiştir.

Soros, saygın üniversiteler üzerinden sözlerini söylüyor ve siyasi alanı dizayn etmeye çalışıyor.

Tabii bu çok ayaklı operasyonel gücün sadece bir ayağını ifade ediyor.

Küresel ve yerel ölçekte gelişen; ama hormonlu olduğu tespit edilen tüm siyasi ve ekonomik krizlerde bir yerden itibaren Soros`un izlerine rastlamak mümkündür.

Kimileri her şeyi göze alıp bu küresel soyguncuyu deşifre etmiş ve “kral çıplak!” diyebilmişti.

1997'de Malezya Devlet başkanı Mahathir Muhammed, Soros`u "haydut" olarak tanımlamış. O sene Soros bu ülkenin parasına spekülatif bir saldırı yapmıştı.

Doların anormal artışına sebep olanlar için Erdoğan da “terörist” demişti. Doların artışı konusunda bir spekülasyonun olduğu herkes tarafından kabul edilen bir şey.

Hırvatistan eski Devlet Başkanı Franjo Tudjman 1996 yılındaki bir konuşmada Soros`u şu netlikte tarif etmişti: "Soros ve ortakları kollarını toplumumuzun tüm alanlarına yaymıştır. Soros, insani yardım toplama ve dağıtma yetkisine sahiptir. Bununla birlikte biz ona neredeyse ne isterse yapma izni verdik. Lise öğrencilerinden gazetecilere, akademisyenlere kadar her yaştan ve sınıftan insanlar Soros ağlarına dahil oldu ve finansal yardım yoluyla onları kazandı. Bu insanlar, tüm kesimlerden oluşmaktadır. Amaçları toplumun tüm katmanlarını kontrol etmek, devlet içinde devlet oluşturmaktır.

Şimdi Tudjman`ın şu sözlerini “Ne istediler de vermedik” ile karşılaştırın. Ve son cümleye bir daha bakın: “Amaçları toplumun tüm katmanlarını kontrol etmek, devlet içinde devlet oluşturmaktır.

“Paralel devlet” tanımına uyuyor, değil mi?

Gülen grubunun “Paralel devlet” olarak görünür hale gelmesi sürecine de hızlıca bakalım:

-HSYK`nın ele geçirilmesi,

-Gezi olayları,

-17-25 Aralık operasyonları,

-15 Temmuz darbe teşebbüsü,

-Dolar operasyonu…

Her yerde CIA, Soros ve o istikamette hareket edenler…

Sanırım size de hiç şaşırtıcı gelmemiştir.

Soros`un “Trump düşmanlığı” ile ilgili değerlendirmelerimizi sonraki yazılara bırakalım.