İnsanlar bazı konularda tepki gösterebilir, seslerini yükseltebilirler.
Kimileri mesleğine göre tepki gösterir, kimileri de ideolojisine göre.
Mesela bir esnafın Ecevit dönemi ekonomik krizi protesto için yazar kasayı başbakanlığın önünde yere atması çok dikkati çeken bir tepki çeşidiydi.
Bazen kimi meyve ya da sebze üreticileri fiyat politikalarını protesto etmek için ürünleri yollara döker, hükümete bu şekilde tepki gösterirler.
Bir de ideolojik tepkiler var ki, ilginç ve dikkat çekici olanlara rastlamak mümkündür.
Kendilerini bir yerlere zincirleme, oturma eylemi yapma gibi tepki çeşitleri “pasif direniş” kategorisinde değerlendirilir ve genellikle ses getirir.
Sol ve sosyal demokrat kesim ise yaptığı her eylem için “Demokratik tepki” demesiyle bilinir.
Araçların yakıldığı, Molotofların havada uçuştuğu eylemler için bile “Gençler demokratik tepki haklarını kullanmışlar” diyebiliyorlar.
Ama size bir şey söyleyeyim mi, adamlarda empati sıfır!
Bakın mesela bir örnek üzerinden konuyu izah edeyim.
Meclis Anayasa komisyonu tartışmalara, çekişme, didişme ve kavgalara sahne oldu.
CHP`li vekiller, diğerlerine, su dolu bardak ve pet şişe fırlattılar.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, su atmanın demokratik bir tepki olduğunu iddia ederek şöyle bir izah getirdi: “Demokrasi bir tepki ve protesto rejimidir. Su atmak demokrasilerde... Ben atmasam iyiydi grup başkanvekili olarak. Su atmamızın nedeni, beyninizde fikri bir kirlenme var, bu suyla da temizlenebilir diye atmış olabiliriz.”
Su atmak demokratik bir tepkiymiş!
Engin Altay, sanırım bu sözün nerelere kadar gidebileceğini düşünmemiştir.
Yani şimdi ona Toplumsal Müdahale Aracı anlamına gelen TOMA`nın yaptığı işin de su atmak olduğunu söylesek…
“Demokratik tepki” haklarını kullanarak gösteri yapanlara karşı polis de “Demokratik müdahale hakkı” adı altında tomalarla su sıkarsa Engin Altay buna karşı çıkmamalı…
Bu demokratik müdahalenin şöyle de bir faydası olabilir. Engin Altay ne demişti: “…Su atmamızın nedeni, beyninizde fikri bir kirlenme var, bu suyla da temizlenebilir diye atmış olabiliriz.”
Demek ki, su ile yapılan demokratik müdahale ile aynı zamanda sol beyinlerdeki “fikri kirlenme” de temizlenebilir.
Ben demiyorum, Engin Altay diyor.
BİR TARAFSIZ GAZETECİLİK ÖRNEĞİ
Gazetecilikte dilin tarafsız olması son derece önemlidir.
Tabii haberi sunarken çıplak gerçekleri toplumla buluşturma ya da toplumsal değerleri gözetme şeklinde iki farklı görüş bulunmakta ve bunlar üzerinden tartışmalar yürütülmektedir.
“Normaldir” diyorsunuz ve ben de size katılıyorum.
Bir de haberin içeriğini başlığa yansıtırken ideolojik bir saikle yönlendirme ve yanıltma çabası vardır ki, bu kirli bir yöntemdir. Ama maalesef bu kirli yöntem en sık kullanılan habercilik dilini oluşturuyor.
Bakın size bir haber başlığı üzerinden konuyu örneklendireyim:
“Türbanlı hakim kriz çıkardı.”
Şimdi siz bu başlığa bakıp “Türbanlı Hakimin” taktığı örtü dolayısıyla davanın seyrini değiştirecek davranışlarda bulunduğunu ve bunun da krize neden olduğunu düşüneceksiniz; ama acele etmeyin. Başlığın altındaki yazıyı okuyun:
“Bursa`da görülen davanın duruşmasına türbanla gelen hâkimi reddeden davacı vekili Av. Erol Çiçek, mahkemeye yazılı olarak reddi-hâkim dilekçesi verdi. Davaya bakan hâkimin duruşmaya türbanla çıktığını görünce reddettiğini söyleyen davalı Avukatı Erol Çiçek, türbanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da yansımış olan dini bir simge olması nedeniyle yargıcın objektif olarak tarafsız olmadığından dolayı bu kararı aldığını dile getirdi.”
Kriz çıkaranın kim olduğunu görebildiniz mi?
Hayır, ortada bir “Türbanlı hakim krizi” yok!
Aksine İslami değerlere düşmanlıktan dolayı gözleri kör olmuş, paranoyaklaşmış bir patolojik vakanın habercilik adı altında ortalığı kirletme çabası var.
Sanırım bu kadar izah yeter!