Musul`a yönelik operasyon umulandan daha hızlı bir ilerleyişle sürüyor.
“Kaçtı, kaçıyor” derken DEAŞ`ın direndiği ve başka yerlere saldırarak herkesi şaşırttığı ortada. Musul`u terk edip Rakka`ya geçeceği, hatta lider takımının büyük oranda kaçtığı söylendi; ama demek ki, söylenenlerin çoğunu “psikolojik harp” kategorisinde değerlendirmek gerekiyormuş.
Hani derler ya “Yedi düvele karşı savaştı” diye, tabir yerindeyse DEAŞ`ın durumu tam da bu. Yedi değil toplamda otuz yedi devlet bir usulle “Musul operasyonu”na dâhil olmuş durumda. Tabii bu DEAŞ`ın gücünden değil alanda bulunan ya da masada iş çeviren devlet ve grupların arasındaki büyük güvensizlikten ve her grubun ayrı bir ajandaya sahip olmasından kaynaklanıyor. Hemen her devlet ve grup, DEAŞ`tan bölge temizlendikten sonra nasıl diğerlerinden daha kazançlı çıkacağının hesabını yapıyor. Küresel güçler ise kaosun devamından yana. Bölgesel aktörlerin sinir uçlarına dokunan PKK`nin küresel güçler tarafından hemen her yerde piyasaya sürülmesi kaosun devamının istendiğine işaret ediyor.
MEZHEP, ETNİK VE ÇIKAR ÇATIŞMASI
Bölge ciddi fay hatlarının üzerinde bulunuyor. Kürt, Arap ve Türkmenler üzerinden etnik; Şii ve Sünnilik üzerinden mezhep çatışması riskinden söz ediliyor; ama bir de işin içerisine PKK ve Yezidileri koymak gerekir. Etnik olarak Kürt; ama Kürtlerle değil de merkezi Irak hükümeti ile ittifaklar kuran PKK`nin Yezidileri silahlandırarak işin içerisine sokması yeni katliam ihtimallerini beraberinde getiriyor. Yezidilerin mağduriyetlerini bahane ederek ilk fırsatta ele geçirdiği köylerde katliam yaptığı ve bunu da DEAŞ`a karşı mücadele adı altında yaptığı biliniyor. Bunun da Yezidilere karşı yeni saldırıları beraberinde getireceği ve kaosun artmasına yarayacağı ihtimali, küresel güçlerin “kontrollü kaos” planının yürürlükte olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Evet, DEAŞ temizlendikten sonra Sünni Kürtler ve Araplar, Yezidilerle çatışabilir.
DEAŞ sonrası Türkmenler arasında da bir çatışma ihtimalinden söz ediliyor. Bunun da mezhep eksenli olarak yansıtılacağı; ama aslında Irak ve Türkiye`nin bölgesel çıkarlarının bu çatışma ihtimalinde etken olacağı iddia ediliyor. İki tarafın da üslubunun keskinliği, Irak tarafında Türkiye`nin ulusal bayrağının yakılması ya da çiğnenerek aşağılanmasının yaraları derinleştirdiği gözden kaçırılıyor. Türkiye tarafından gelen “Misak-ı Milli” vurguları ve “Musul bizimdi” söylemleri de yangına benzin dökerek biraz daha alevlenmesine neden oluyor.
Türkmenlerin, mezhep aidiyetinden dolayı farklı ve düşman cephelerde olduğu ve her an çatışabilecekleri gerçeği tablonun vahametini ortaya koyuyor.
HALEP, MUSUL VE DİĞERLERİ
Modern çağın savaşları acımasız, ruhsuz ve insanlık dışıdır.
Yirminci yüzyıldaki büyük savaşlardan sonra bir mutabakat metni hazırlanarak savaşların insanlık dışı etkilerinin azaltılması yönünde bir çaba harcanmıştı. Bu metin, süreç içerisinde birçok kez güncellendi ve ne tür silahların kullanılamayacağı, nerelere yapılacak saldırıların “savaş suçu” kapsamında değerlendirileceği belirtildi. Hatta şöyle net ifadeler yazıldı mutabakat metinlerine:
"Saldırılar sadece askeri hedeflerle sınırlıdır. Askeri hedef sayılabilecek objeler; doğaları, konumları, amaçları ya da kullanımı itibariyle askeri harekâta etkili bir katkıda bulunan ve tamamen ya da kısmen yok edilmesi, ele geçirilmesi ya da etkisiz hale getirilmesi, operasyon sırasında geçerli olan şartlara göre kesin bir askeri avantaj sunan objelerdir."
Tabii gücü elinde bulunduranlar için bu metinler hiçbir şey ifade etmedi. Ne Bosna savaşında, ne Afrika`da, ne Afganistan ne de Irak`ta işlenen savaş suçları ciddi bir biçimde yargıya taşındı. Filistin`de sürekli yaşanan Siyonist vahşet ile hiçbir kural tanımadan yüzlerce kez “insanlık suçu” kapsamında sayılabilecek suçlar işlendi; ama hiçbir şey yapılmadı.
Suriye iç savaşında maalesef bu tip insanlık suçları zirve yaptı.
Meskûn mahallerin insafsızca bombalanmasından, yasaklı silahların kullanılmasına; insanların kuşatma altında açlıktan ölüme terk edilmesinden, esirlerin korkunç işkencelerle infaz edilmesine kadar her suç işlendi, işleniyor.
Halep`in hali ortada…
Yüzbinlerce insan terk etti yaşadığı yerleri. Kalanlar ekmek kuyruklarında bombalandılar, binaların enkazında can verdiler.
Benzer bir durumun Musul`un başına gelmesinden endişe ediliyor.
Hastalıklı DEAŞ zihniyetinin tasallutunda geçirdiği sıkıntılar bir tarafa, şimdilerde yıkım ve katliam tehlikesiyle karşı karşıya.
Operasyonun adı “Musul`un kurtarılması” imiş.
İnsansızlaştırılmış, yakılıp yıkılmış, tahrip edilmiş bir Musul kurtarılmış mı olacak?
DEAŞ`ı bu coğrafyanın başına bela eden işgalci devletlerin gölgesinde Musul`u kurtarmak…