Sanatçı Mahsum Kırmızıgül sosyal medya hesabından şöyle bir mesaj paylaşmış seçim sürecinde.
“Ben böyle adaletsiz bir seçim görmedim. Sonuç ne olursa olsun adil olmayan bir seçim yapılıyor. YSK işlevsiz bir kurum”
Gülen grubuna yakın bir internet sitesi de mesajı haber yapmış.
Sanırım anlamışsınızdır, son zamanlarda hem mezkûr sanatçı hem de mezkûr grup HDPkk siyasetine yakın duruyorlar.
Son zamanlarda böyle de bir moda oluşmuş durumda.
Kiminin ilgisi seküler yaşam tarzındaki buluşmadan dolayı, kimininki de “ortak düşman”a karşı kurulan ittifaktan kaynaklanıyor.
Kırmızıgül ne görmüş bilmiyorum; ama sessiz mazlum halk çok şey gördü.
Dikkatinizi çekti, öyle değil mi?
Kimse bu seçimde trafoya kaçan kedilerden, elektrik kesintilerinden, yakılmış oy pusulalarından söz etmedi dikkatinizi çektiyse.
Bir proje vardı ve ustalıkla yürütüldü işler. Malum grup, polis ve yargısıyla işin içindeydi.
Belki bazı yerlerde müdahale etmedi; ama zaten müdahale etmemesi görevini tam olarak yerine getirdiğini göstermiyor mu?
Evet, Kırmızıgül`ün dediği gibi inanılmaz derecede adaletsiz bir seçimdi.
Kemalizm`in “açık oy gizli tasnif” politikası aynen icra edildi bazı yerlerde.
Hayır, bu sadece köylerde ya da kırsalda değil yüz bin nüfuslu yerlerde bile uygulandı.
Bir tanıdığım anlattı:
“Annemle konuştum. Bana HDP`ye oy vermek zorunda kaldığını anlattı. Söylediğine göre oy kullanan herkes, mührü bastıktan sonra HDP`ye oy kullandığını sandık görevlilerine göstermek zorundaydı. Ona neden sandığa gittiğini, oy kullanmamasını söyledim. Bana oy kullanmaya gelmeyenlerin Pkk tarafından yargılandığını ve para cezasına çarptırıldığını söyledi.”
Birçok yerde sandık başkanları ve eğer varsa diğer parti müşahitlerinin salondan tehditle çıkarıldığını duyduk.
Daha ilginci de oy kullanmaya gelmeyenlerin yerine topluca oy kullanıldığı görüntülerle sabit oldu. Bazı sandıklarda tarihte görülmemiş bir şekilde katılımın % 100 olmasının izah edilecek bir tarafı var mı?
Ve kaos tehditleri…
Eğer barajı geçmezlerse ortalığın kan gölüne döneceğini çekinmeden söyleyen “parlatılmış çocuklar”ın bu söylemi bilinçli bir şekilde yayıldı; ama eleştirilmedi.
Gariplikler bunlarla da sınırlı değildi.
Dini hiçbir zaman hayatının merkezine almamış kişiler, kendilerine yamanmış tiplerle beraber “dindar kimlikli” kişilere ve hatta tarikatlara kadar gittiler ve yeminlerle HDPkk`nin dine düşman olmadığını iddia ettiler.
Oysa tam da o sıralarda halen sallanan afişlerde Hz. Peygamber`in “Kadınlar Allah`ın emanetidir” sözüne karşılık olarak “Biz kimsenin emaneti değiliz” yazıyordu. Partinin başındaki kişi “Taksim-Kâbe” benzetmesi yapıyor ve sözüm ona HDPkk siyasetine yamanan “dindar kürtler” tepki göstermiyor, onların yerine Osman Baydemir o sözleri ve diyanetin kapatılması ile ilgili sözleri eleştiriyordu.
Hakaret, iftira ve yalanın sınırı yoktu bazıları için.
Ve kendilerine “İslamcı Kürt hareketi” diyen bazıları Allah`tan korkmadan “Hüda Par medyası yalan ve iftira yayını yapıyor” diyerek mazlumların sesi olmaya gayret eden ve zaten sesi çok az çıkan kişilere iftira atmaktan çekinmiyordu.
Herkesi kendileri gibi ilkesiz ve çıkarcı gören zavallılar!
İslami hassasiyetle çalışan medya öncelikle Allah`a karşı sorumlu olduğunu ve Allah`ın yalancıları sevmediğini bilir.
Cami çalışmaları hangi amaçla yapıldıysa,
Dernek ve yardım faaliyetleri hangi amaçla yapıldıysa ve yapılmaya devam ediliyorsa,
Parti de o amaçla kurulmuştur ve aynı hassasiyetle yoluna devam etmektedir.
İslami medyanın da amacı insani ve İslami sorumluluğun gereğini yerine getirmektir.
İslami medya her zalime karşı ve her mazluma taraftır.
Bazı şeylerin bazı dönemlerde ifade edilmemesi, ifade edilmesi durumunda ortaya çıkacak zararın faydasından çok olmasından dolayıdır.
Amaç toplumun selameti ve ıslahı olmalıdır.
“İman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden başka tüm insanlar hüsrandadır” (Asr Suresi)