Kuruluşundan beri TC`nin batıcı batıl politikaları genelde Türkiye`de özelde ise Kürdistan coğrafyasında ahlaki dejenerasyona ve tahribata neden oldu.

Kürt bölgesi için sürekli geri kalmışlık edebiyatı yapanlar aslında merkezden kopukluk ve dil farkının ahlaki yozlaşmayı büyük ölçüde engellediğini görmezden geldiler.

Sonra kitle iletişim araçları gelişti ve tahribat daha hızlı yayıldı.

Kürt bölgeleri yine direndi. Medrese geleneği ve dergahlar toplumun büyük bir kısmında inancın diri kalmasını sağladı ve bu da tahribatın etkilerini azalttı.

İşte orada devreye ideolojik gruplar girdi.

Sistemin faşist politikalarını değerlendiren ve etnik damardan girerek daha fazla yere ulaşmayı başaran çok sayıda Marksist grup oluştu ya da oluşturuldu.

Marksist ideoloji, dünya görüşü olarak materyalisttir ve hiçbir değeri tanımaz.

Evet, sadece dini değerleri değil toplumun ahlaki değerlerini ve geleneği de reddeder materyalist dünya görüşü.

Belki bazıları abarttığımızı düşünüyor olabilir; ama “Kimse bahçesindeki meyveyi başkasına vermez” yargısı dillendirildi bir dönem ve bununla kız kardeşlerin kast edildiği net olarak ifade edildi.

Toplum tarafından benimsenmediler ve keskin Marksist söylem yerine etnik temelli bir dili kullanmaya başladılar.

“Önderlik” diyorlardı.

Öcalan`dan söz ediyorum.

Şam`da cinsel amaçlı olarak kullandığı çok sayıda kadın vardı Öcalan`ın ve o kadınların kötü akıbetlerinden söz ediyordu S. Çürükkaya. Durum böyle olmasına rağmen örgüt içerisinde “kadın özgürlüğünden” söz etti.

İmralı`ya getirildiğinde Marks`ı Engels`i aşan “felsefi derinlik” anları yaşayan Öcalan, yine “Kadın özgürlüğü” konusuna el atmaktan çekinmedi.

Örgütün yerel sorumluları İmralı`dan gelen mesajları “materyalist dünya görüşü”nün gözlüğüyle değerlendirdiler ve harekete geçtiler.

“Em ne namusa kesîne” (biz kimsenin namusu değiliz) sloganı ön plana çıkarıldı.

Artık süreç tamamlanmıştı.

Bundan sonra belli aralıklarla ahlaki değerlere saldırılar yapıldı ve bu da “töre cinayetlerine tepki” kılıfıyla gizlendi.

Siyasi alana kadınlar daha çok sürüldü.

“Kadın” diye öne sürülenlerin çoğunun “aile” kavramından habersiz olması herhalde tesadüf değildi.

Siyasi ya da sosyal çalışmalarında kadın haklarını savunma adı altında din ve ahlak değerleri aşağılandı.

Son örnek ise artık rezalette ve din düşmanlığında sınır kalmadığının göstergesidir.

Van`da asılan pankartlar…

“EM NE EMANETIN, EM JININ” (Biz emanet değiliz, biz kadınız)

Allah Resulü Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselamın cahili adet ve uygulamalara son verdiğini en net olarak ifade ettiği “Veda Hutbesi”nde geçen mübarek sözlerine verilen terbiyesizce bir cevap…

Allah Resulü şöyle buyurmuştu Veda Hutbesinde:

“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah`tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah`ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah`ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”

Cahili adetleri kaldırdı Aziz Peygamber ve mümin erkeklere “kadınların hakları” konusunda Allah`ı hatırlattı.

Mü`min ilahi emirler ve emanetler konusunda hassas olmak zorundadır.

Emanet korunur ve zarar verilmez. Emanete ihanet ise en büyük suçlardandır.

Bir Peygamberin berrak mesajına bakın bir de ailenin zeminine dinamit sokan, eşcinsel sapkınlıkları normalleştirmeye çalışan zihniyete!

Kadını aileden koparmak, bir meta olarak kullanmak ve buna “Kadın özgürlüğü” demek…

Bunlar İslami değerleri bıraktıkları gibi insani değerleri de bırakmışlar.

O yüzden de bu zihniyet sahiplerinin söylemlerinde kendileri için doğru söylediklerini düşünüyorum.

Evet, siz emanet değilsiniz.

Siz Allah`ın emaneti bir eş, ayağının altına cennet olan bir anne, iffetli bir bacı değilsiniz.

Siz insani değerler anlamında kadın bile değilsiniz!