Libya`dan İtalya`ya Afrikalı mültecileri taşıyan gemi battı ve dört yüz mülteci hayatını kaybetti.

Dört yüz mazlum insan…

Dünyanın yüreği biraz bile yanmadı.

Doğu, çocuklarını kaybetmeye alışkın olduğu için gözyaşlarını bile gösteremedi, sessizce çekildi bir köşeye. Batı, mütekebbir bir edayla rakamlara ve istatistiklere baktı ve küçük ayrıntılar olarak gördüğü bu tip olaylarda her zamanki vurdumduymaz tavrını takındı.

Sosyal bilimciler yeni tezler attılar ortaya ve çok sayıda batılı bu tezler üzerinde çalışarak akademik kariyer yaptı.

Yokluktan, yoksulluktan, savaş ve çaresizlikten dolayı memleketlerini terk etmek zorunda kalan doğunun zavallı çocukları vahşi ve nekrofili batı uygarlığının büyülü dünyasının kıyısında veda ettiler hayata.

İşyerlerinde ötekileştirilmenin, çocuklarını kaybetmenin, inancı için mücadele etmenin ne olduğunu anlayamadan bitti bütün rüyaları.

Onlara “refahlarına göz dikmiş” kişiler olarak bakan batının ortak aklı, sınırlara engeller koydu ve kaçakçılarla kayıt dışı anlaşarak kıyıya ulaşmalarını engelledi.

Bu ilk değildi ve görünen o ki, son da olmayacak.

Yine gemiler batacak ve kaybolanların sayıları ve uyrukları hazır listenin altına eklenecektir.

Dönüşmeyi kabul eden “özellikli” kişilere her zaman açık tutulmuştu kapılar; ama bu herkes için olmazdı.

Öyle ya…

Yaşadıkları çöplüklerde yaşasaydılar ve öyle bir maceraya kalkışmasaydılar.

Oysa örtülemeyen bir gerçek vardı ortada.

Başkasının huzursuzluğundan, savaşından, yıkımından beslenen devasa bir vampirdi Batı.

İkiyüzlüydü.

Ticaretinde de siyasetinde de kirliydi.

Kazanç için her ahlaksızlığa, her ilkesizliğe “evet” diyebilirdi.

Hukuk ve adalet sadece sözde kalıyordu.

Diktatörlere her türlü desteği veriyor; ama bazı diktatörleri devirip bazı yerleri işgal ettiğinde “onlara demokrasi götürüyoruz” diyebiliyordu.

Bazı yerlerde mazlumlar idam edilirken “istikrar” vurgusu yapıyordu Batı.

İslam dünyasının seçkin beyinleri idam edilirken…

HASİNA`NIN HUKUKU

Bangladeş`in laik ve solcu hükümeti batılı dostlarından aldığı talimatı yerine getiriyor ve Cemaat-i İslami liderlerini idam ettiriyor.

Gerekçe çelişkilerle dolu; ama bu kimsenin umurunda değil.

Solcu ve İslam düşmanı Halk partisi, İslami hareketin tasfiyesi görevini üstlenmiş ve bunun için hukuk katliamına girişiyor.

1971`de Bangladeş`te gerçekleşen bağımsızlık savaşı sırasında işlendiği iddia edilen suçlardan dolayı idam ediliyor Cemaati İslami liderleri.

Önce Abdülkadir Molla, şimdi de Muhammed Kamaruzzaman idam edildi.

Şehid Kamaruzzaman idamdan önce şunları söyledi: “Yalnız Allah`tan af dilerim. Başbakan Hasina bana can verecek değildir. Onun gibi münafık zihniyetli birinden af dilemem. Hayalim Bangladeş`te İslam`ın hakimiyetidir. Ben belki göremem; ama genç nesil hayalimi gerçekleştirecek inşallah.”

Beş kişi hakkında daha idam kararı verilmiş.

Aslında Hasina`nın rakipleri ve bir dönem babası ve kardeşlerini öldürenler rakipleri olan Bangladeş Milliyetçi parti içindeki kişiler; ama onlara böyle bir muamelede bulunamıyor, çünkü efendileri buna izin vermiyor.

Bangladeş`te tezgâhlanan oyun her yerde olduğu gibi İslam`ın bir alternatif olmaktan çıkarılması çabasıdır. Böylece siyaset solcu ve milliyetçi partiler arasında yapılsın ve halk iki işbirlikçiden birini tercih etmek zorunda kalsın.

Solcu ve milliyetçileri olmadığı yerde mezheplerini din haline getirenlerin savaştırılması yoluna gidiliyor zaten.

Mezhep olmazsa etnik çatışmalar…

Ama karamsarlığa gerek yok!

Bunlar geçici günlerdir.

“Size bir yara dokunduysa karşı topluluğa da benzer bir yara dokundu. Allah`ın gerçekten iman etmiş olanları ortaya çıkarması ve aranızdan şahitler edinmesi için bu günleri böyle aranızda döndürürüz. Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran/140)