Avrupa ve Türkiye`de sol grup ve partiler ciddi çelişkiler ve savrulmalar yaşıyor.

Öncelikle belirtelim ki, tutarlı politikalar yürüten bazı kişilerin ve küçük çaplı kurumların olduğunu göz ardı etmiyoruz; ama bu küçük oran genel değerlendirme yapmama noktasına götürmüyor bizi.

Avrupa solu çok farklı isimler altında faaliyet yürütüyor. Sosyalistler, komünistler, Sosyal demokratlar, Yeşiller gibi isimleri kullanan sol gruplar var.

Bunların da her biri kendi içinde farklı parçalar halinde bulunuyorlar.

Hatta ideolojik olarak kendini sol kategoride değerlendirip uluslararası sistemle kolaylıkla iletişime girebilen, bununla birlikte geleneksel emperyal tutumu sergilemeye devam eden gruplar da sosyal politikalarıyla oy alabilmekte, hatta iktidara gelebilmektedir.

Tüm bunlar bir yana Avrupa solu görünen güçlü yüzüyle ulusalcı bir karakteri de taşıyor. Bu yönü özellikle Fransa ve İngiltere`de kendini gösteriyor. Gerhard Schröder`in başbakanlığı döneminde Almanya, Amerika`nın Ortadoğu`ya yönelik kimi politikalarını benimsemediğini yüksek sesle dile getirdi; ama bu uzun sürmedi ve karşılıklı çıkar ilişkilerinden dolayı iki ülke emperyal hedeflerde birleştiler.

Fransa`nın sol macerası ise oldukça ilginçtir.

Roger Garaudy, Fransız komünist partisi içinde önemli bir konumda iken Sovyetlerin Çekoslovakya`yı işgalini eleştirdiği için partisinden tepki almış ve ayrılmak zorunda kalmıştı.

Fransa`da sağ ya da sol iktidarlar döneminde uluslararası ilişkilerde devlet politikasında herhangi bir değişikliğin olduğuna şahit olunmaz. Afrika ve Ortadoğu politikası olduğu gibi işlemeye devam eder.

İngiltere`de solcu Blair`in evangelist manyak Bush`a verdiği desteğin daha fazlasını hangi sağ parti verebilirdi, bilemiyorum.

Avrupa solu büyük oranda israil konusunda da aynı yerde duruyor.

Değişimden ve özgürlüklerden yana olduğunu söyleyen sol, hiçbir zaman israil konusunda kendini sorgulamamıştır. Mesela PEGİDA karşısındaki tutumları…

“Avrupa`da PEGİDA karşıtı eylemler tümüyle sol gruplar tarafından yapılıyor” diyebilirsiniz; ama bu, duruşlarında bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyor. Nasıl mı?

Avrupa`da kısmen Siyonist rejim aleyhine gösteriler yapılabiliyor; ama mesela Yahudilik aleyhine bir gösteri de bir yayın da yapılamaz. Yapan olursa cezalandırılır.

Peki, herhangi bir İslam ülkesini değil de doğrudan doğruya İslam`ı hedef alan gösterilere yönelik neden bir yasaklama yoluna gidilmiyor? Sol parti ve gruplar neden böyle bir talepte bulunmuyor? Neden İslami değerlere hakaret edildiğinde karşı çıkışlar sadece bireysel düzeyde kalırken, hakaret edenlere kurumsal anlamda destek veriliyor?

Aslında cevabı belli sorular bunlar.

Türkiye solunun (Türk ve Kürt solu) geldiği nokta da ortada.

Keskin ulusalcılıktan din düşmanlığına kadar her türlü olumsuzluğu içlerinde barındırır, toplumsal her türlü değeri yozlaştırmak ve gözden düşürmek için çaba harcarlar.

Eşcinselliği savunur, destekler, bunun için etkinlikler düzenler, “inadına çıplaklık, inadına ahlaksızlık!” noktasına kadar gelirler. Bu söylemleriyle güya muhalif kimliklerini açığa vururlar; ama aslında dine ve toplumun değerlerine olan düşmanlıklarını açığa vururlar.

Bu arada fırsat bulduklarında da özgürlükler, yoksulluk ve emekçi haklarıyla ilgili demeçler verirler; ama yoksulluğu önlemeye yönelik ne bir projeleri vardır ne de bir çabaları.

Aslında meseleyi açıkça ve temelinden ortaya koymak gerekir.

Türkiye solu (Türk ve Kürt solu) hiçbir zaman yoksulluğun ortadan kalkmasını istemedi. Onlar yoksulluğun halkta bir tepkiye neden olacağını, bu tepkinin rejime karşı hoşnutsuzlukları tetikleyeceğini ve kendilerinin bundan siyasi anlamda yararlanacaklarını düşündüler.

Yoksullukla mücadele eden hiçbir sol dernek ve vakfın olmaması bunun göstergesi değil mi?

Öğrencilere siyasi amaçlarla yardım eden dernek ve vakıfların yoksullukla mücadele eden kurumlar kapsamına giremeyeceği konusunda sanırım herkes hemfikirdir.

Ve son olarak SYRIZA hareketinin sosyal projelerinden söz edersek…

SYRIZA klasik sol anlayışın ötesinde yoksulluğa karşı mücadele edebilmek için çalışmalar da yürütüyor. Hâlihazırda Yunanistan`ın içinde bulunduğu kriz ortamında bunu başarabilecek mi, onu zaman gösterecek; ama SYRIZA mantığının Avrupa solunda bir hesaplaşmaya neden olabileceğini düşünüyorum.

Geçmişle, ideolojiyle ve pratiklerle hesaplaşma…

Türkiye solunda böyle bir hesaplaşma ihtimali görünmüyor.

Keskin önyargıların, yanılmaz liderliklerin gölgesinde bir hesaplaşmanın mümkün olabileceğini düşünmek zaten doğru değil.