Paris saldırısı konuşulduğunda mikrofonu eline alan kişi hemen “ama”sız kınayalım!” demeye başlıyor.
Bu sözlerin sebebi de Amerika-Avrupa ortak basın kültüründen beslenmedir.
“Nerden gelirse gelsin teröre karşı olmak” şeklinde klişe bir laf dolaşıyor dillerde.
Öncelikle “Paris saldırısı”nda karanlık noktalar bulunduğunu belirtelim.
Eylem görüntülerinde profesyonelce hareket eden iki kişi var.
Yürüyüşleri, silah tutuşları, özel harekât timlerini çağrıştırıyor.
Eylemden sonra iki kişinin de kimliklerini düşürmeleri olayın en karanlık noktalarından biri.
Bu olay konuşulurken market baskınıyla sivillerin katledilmesi ve IŞİD bayrağı altında verilen mesajlar sanki tablodaki fonun tamamlanması için son fırça darbeleriymiş izlenimi veriyor.
HEBDO baskınıyla yeni PEGİDA`ların önünün açılması ve İslam karşıtlığının küresel bir forma dönüştürülmesi amaçlanmış gibi görünüyor ki, sonuçta amaca da ulaşılmıştır.
Hedef göstermeler ve baskılarla İslami talepler geri çekilecek ve değerlerin yozlaştırılması çabasına daha hızlı bir şekilde devam edilecek.
İstenen tam da budur.
Medya patronu Rupert Murdoch`un Twitter`daki “Bütün Müslümanlar Charlie Hebdo saldırısından sorumlu tutulmalıdır” mesajı asıl hedefin ne olduğunu çok net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Markette sivillerin katledilmesi ise Gazze ve diğer Filistin kentlerinde işlenen cinayetlerin konuşulmasının önüne geçilmesi çabasından başka bir şey değil.
Bir de şu var:
israil, “IŞİD bizim için öncelikli tehdit değil” diyor.
Bir de “israilin öncelikli tehdit olmadığını” söyleyen IŞİD, neden Yahudi sivilleri katletsin? Oysa israildeki Yahudi, işgalci iken Fransa`dakinin öyle bir durumu da yoktur.
“Gelme” denmesine rağmen yürüyüşe katılan bir Netanyahu var.
Olayların karanlık yönleri sadece bunlar da değil.
2-3 eylemci için on binlerce polisin görevlendirilmesi tehlikenin büyüklüğünden dolayı mı, yoksa bazı şeylerin üzerinin örtülmesi çabasından mı kaynaklanıyor?
Mesela bazıları eylemi yapanlar ile öldürülenlerin aynı kişiler olmadığını söylüyor ki, bu yabana atılacak bir iddia değil.
Gelelim “ama”sız kınamaya…
Fransa`da antisemitizmin suç olduğuna dair yasalar en katı şekilde uygulanır. Ünlü düşünür ve felsefeci Roger Garaudy`nin yazdığı “israil, mitler ve terör” isimli kitap önce Fransa`da sonra da tüm Avrupa`da yasaklandı. Yahudi soykırımına “ama”sız karşı durmak gerektiğini söyleyen Fransa “ama”sız bir şekilde Ruanda`daki 100 binden fazla insanın katledilmesindeki payını itiraf edecek mi? Halepçe katliamını gerçekleştiren Saddam`a kimyasal silahları kendi şirketlerinin sağladığını “ama”sız bir şekilde kabul edecek mi?
Cezayir`den söz etmeye bile gerek duymuyorum, çünkü Cezayir`de işlenen vahşet için “ama” diyebilenin insan olduğunu iddia etmemesi lazım. Kestikleri kafalarla poz verip resim çeken, bu resmi posta pullarına basıp ölümsüzleştiren bir vahşet ve dehşet kültüründen söz ediyoruz.
“Ama”sız konuşmaya devam edelim.
Afganistan`da düğün konvoylarının basılmasını, insansız hava araçlarıyla okulların vurulmasını “ama”sız olarak lanetlemeye var mısınız? Amerika`yı koruyan dünya sisteminin adaletsizlik üzerine bina edildiğini, Guantanamo`da yargılanmaksızın 12 yıl tutulan kişilerin suçsuz diye bırakılması üzerine bile kimsenin sorgulamaya gidemediğini, çünkü adaletin değil de gücün sözünün geçtiğini “ama”sız bir şekilde dile getirelim ve Amerika`nın zalim ve adaletsiz bir güç olduğunu haykıralım. Ebu Gureyb zindanında psikopatlığın zirvesinde işler yapan resmi görevlilerin, fiilleri ortaya çıktığında basit cezalarla kurtulmalarının, zulmün, psikopatlığın meşrulaşması anlamına geldiğini “ama”sız bir şekilde dile getirelim.
Gazze`de top oynayan çocukların vurulmasının, ambulans ve hastanelerin bilinçli bir şekilde hedef alınmasının “devlet terörü” olduğunu “ama”sız bir şekilde dile getirelim.
Biz “ama”sız konuşabiliriz.
Kimse dayattığı bir metni okumamızı bizden istemesin.