Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası siyasi havanın gerginleşmesi bekleniyordu; ama bunun bu kadar çabuk ve geniş kapsamlı olmasını herkes bekliyor muydu, bilemiyorum.

CHP biraz fazla hızlı da olsa beklendiği gibi kurultay hazırlıklarına başladı.

MHP nispeten sakin; ama her an ortalık karışabilir.

Asıl ilginç hareketlenme HDP`de yaşanıyor gibi. Seçim sürecinde “Türkiye” söyleminden dolayı parlatılan Demirtaş meselesinin daha fazla tartışılmasını önlemek isteyen birileri “Heykel” krizi çıkardı ve yine şiddete yöneldi.

Her zaman sert üsluba sahip olan D. Kalkan ve C. Bayık gibileri söylemlerini yumuşatırken, A. Tuğluk “PKK, tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. İsterse savaş seçeneğine yönelebilir ve sonuç alabilir” diyerek sert ve şiddeti önceleyen bir dil kullanabiliyor.

HDP ittifaklarının o kadar hoş karşılanmadığı ve aslında bir kaynamanın olduğu, ancak bunun özenle dışarıya yansıtılmadığı da ortaya çıktı.

KCK Yürütme Kurulu Başkanı Cemil Bayık`ın Ruşen Çakır`a verdiği röportajda HDP`ye yaptığı uyarı ve S. S. Önder`in bundan rahatsızlığını dile getirmesi de yeni bir tartışmayı tetikledi. Bayık, HDP`nin kendini bazı marjinal gruplardan ayrıştırması gerektiğini vurgularken isim vermemiş, Çakır`ın ısrarı üzerine grupları ”Beyoğlu” diyerek açıklamıştı.

Bütün siyasi çalışmalarında sapkın grupların taleplerini dile getirerek işe başlayan E. Kürkçü ve S. S. Önder`in bu açıklamanın altında kalmayacağı ve bunun da beraberinde kimi fikri kırılmalara neden olacağını herkes görebilir sanırım.
Nitekim iki isim de tepkilerini dile getirdiler.

Bu tip açıklamaların pkk içinde yargılanmaya ve özeleştiri vermeye kadar gittiğini göz önünde bulundurursak konunun hassasiyetini daha iyi anlarız sanırım.

Çözüm sürecinde son aşamaya doğru gidilirken pkk mücadelesinde rantın Türk solu tarafından toplanmasına ciddi bir kesimin itiraz ettiği zaten biliniyor. Bu tepkinin C. Bayık`ın açıklaması sonrası gün yüzüne çıkmasının önünde bir engel de kalmamıştır.

HDP-PKK çizgisinde gerginlik su yüzüne çıkıyor.

CHP`de ise kılıçlar çekilmiş durumda.

GEMİLER YAKILDI GALİBA
CHP`de kurultay öncesi ortam gittikçe geriliyor.

Kemalist-ulusalcı kesimin sözcüsü durumundaki Emine Ülker Tarhan`ın açıklamalarından sonra Muharrem İnce`nin adaylığını açıklaması ve Kemal Kılıçdaroğlu`na meydan okuması sürecin sert geçeceğinin işaretleri olarak yorumlanabilir.

Tabii işaretler bunlarla sınırlı değil.

Ağır toplar ya da bir dönemin sıkı dostları iken bir kasetle düşman olan Deniz Baykal ile Önder Sav da bir yerinden oyuna müdahil olmaya hazırlanıyorlar. Baykal, Muharrem İnce`yi destekleyeceklerini söylemiş.

Kılıçdaroğlu, muhalifleri çalışmamakla suçlarken, muhalifler onu “Kemalizmden sapmakla”, sağcılaşmakla hatta diktatörlükle suçluyor.

Görünen o ki gemiler yakıldı.

Tabii yakmaktan söz ettiğimizde aklımıza Neron ya da Tarık b. Ziyad geliyor.

Kimi tarihçilerin iddiasına göre İmparator Neron, bazı insanları suçlamak ve cezalandırmak için Roma`yı yaktı; ama sonra bu işi yapanın kendisi olduğu ortaya çıkınca intihar etti.

Deli veya hırslı her neyse emelleri için Roma`yı yakabilecek bir zihniyete sahipti Neron. Tarık`ın gemileri yakması iddiası ise tam bir kahramanlık destanıdır.

İspanya`ya çıkan askerlerine “işte önünüzde düşman, arkanızda deniz, ya kaçar zelilce ölürsünüz ya da savaşır ve galip gelirsiniz” dediği söylenir.

Aslında gemileri yaktırmamıştır, zira oraya kiralık gemilerle gelmiştir Tarık ve ordusu.

Ama işte tarihe bu şekilde geçmiştir ve “gemileri yakmak” deyimi de geri dönüşü olmayan bir yola girmek anlamında kullanılmıştır.

CHP`de gemiler yakıldı; ama Tarık`tan söz edilemez, çünkü ufukta bir fetih hedefi görünmüyor.

Peki ya Neronlar…

“Benden sonrası tufan” diyebilecek kadar siyasi hırsa sahip kişiler var öyle değil mi?

Savaş kıran kırana geçecek.

Ulusalcılar kaybederlerse sembolik öneminden dolayı CHP`yi terk edemezler; ama yenilikçiler kaybederse ufukta yeni bir parti görünebilir.