MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları sonrası birçok kişide “Kürt meselesinin çözümü” noktasında yeni adımlar gelebilir, beklentisine neden oldu.

Türk milliyetçisi kesimler arasında tepki gösterenler olsa da siyasette temkinli bir iyimserlik havası esti.

Önceki sürece en sert tepki MHP ve CHP’den gelmişti.

Bu kez MHP sürecin fitilini ateşledi, CHP ise el yükseltti. Özgür Özel, “Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum” açıklaması yaptı.

Hükümetin tutumu ilginçti.

Destek veriyor gibi görünseler de çok da sıcak bir duruş sergilemediler.

Bu da Bahçeli’nin attığı adımı Erdoğan ile ortak karara vararak atmadığı, devletin güvenlik bürokrasisinin talebinin yerine getirildiği şeklinde iddiaların dile getirilmesine neden oldu.

Kayyım atamaları başlayınca da hükümetin “PKK’nin güçlenmesine neden olan önceki sürecin hatalarını tekrarlamak istemediği” dile getirildi.

Biraz zaman geçtiğinde ise yürütülmek istenen sürecin “Kürt sorununun çözümü” ile alakalı olmadığı anlaşıldı.

Amaç PKK’nin silahsızlandırılması ve bölgesel güç dengelerinde Türkiye aleyhine kullanılmasının önüne geçmekti.

Yani aslında PKK tümüyle ortadan kalksa da mevcut bakış açısından dolayı “Kürt meselesi” devam edecek.

Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum’un sosyal medyada paylaştığı açıklamasını takip edenler “devlet aklı” olarak konuşanların ne sorunu ne çözümü ne de tarihsel süreci anlamadığını bir kez daha fark etmiştir sanırım.

Mehmet Uçum, tek tipçi, ırkçı, asimilasyoncu uzun süreci görmezden gelerek Kürt meselesinin 12 Eylül sonrası başladığını iddia ediyor:

“Demokrasi tarihimizi askıya alan en kara dönemlerden 12 Eylül faşizmiyle birlikte devreye sokulan Kürtlerin reddi ve inkarı girişimleri ise bir 'iç Kürt sorunu' tarifi yapılmasına neden oldu.”

Uçum’a göre 12 Eylül öncesi red yoktu, inkar yoktu, asimilasyon yoktu. Bir dönem Kürtçe konuşanlara para cezası verilmiyordu, Türkçe bilmeyen çocuklara her sabah zorla “Türküm…” dedirtilmiyordu.

Erdoğan ile beraber “güllük gülistanlık” bir dönemin başladığını iddia ediyor Uçum:

“Ret ve inkar politikalarının bitirildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimlerinde Kürtler; kimliklerinin tanınması, ana dilleri önündeki yasakların kaldırılması, akademik ve kültürel haklar, bölgesel kalkınma, ekonomik refah, sosyal adalet imkanlarına kavuştu. İçerde terörün bitme noktasına gelmesiyle de huzurlu bir ortam oluştu.”

Doğrusu Erdoğan’ın bir şey yapmadığını söylemek nankörlüktür; ama Uçum gibilerinin gözden kaçırdığı çok önemli bir şey vardır.

Anayasada açıkça “Kürtlerin inkarı” vardır ve bu Başdanışman’a göre normaldir. Uçum, meseleyi şöyle izah ediyor: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir!” ilkesi uyarınca Tek Milletin ayrılmaz parçası Kürtler gönüllü olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna katılıp kendi kaderlerini ebediyen tayin etti.”

Aslında bu örnek bize kendini her zaman devletin sahibi olarak gören klasik üst bürokrasinin “Meseleye her zaman kör kaldığını” net olarak göstermektedir.

Başdanışman Uçum’un “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri” konusunda ne kadar statükocu olduğunu önceki açıklamalarından hatırlıyoruz. Oysa “12 Eylül faşizminin” ürünü olan o maddeler konusunda daha özgürlükçü olması beklenirdi değil mi? Mesela “Atatürk milliyetçiliğinden” ne anladığını, 1930’lu yıllardaki uygulamaları, konumuzla olan ilgisinden dolayı bize izah edebilir mi?

Kürt meselesi bir insan hakları meselesidir ve adalet temelinde konuşulmalı, insani ve ahlaki ilkeler ışığında çözüm aranmalıdır. Allah’ın verdiği hakların bir kısmını tanırken minnet edenler, lütufta bulunduklarını düşünenler meseleye kör kalmaya devam edeceklerdir.