İşgalci Siyonist rejimin Gazze’ye yönelik soykırımı, Lübnan’a yönelik vahşi saldırıları ve bölgeye yönelik dozu artan tehditleri devam ederken maalesef hem devletler hem de kurum ve kişiler bazında “duruma alışma” süreci başlamış durumda.

İşgal rejimini ve yaptıklarını en sert şekilde lanetleyenlerde bile, arkasına ABD ve Avrupa’nın büyük devletlerini almış olan terörist rejimin yaptıklarına engel olunamayacağı, ancak kendileri isterse bu vahşeti durdurabilecekleri kanaati oturmuş bulunuyor.

Aslında 7 Ekim’de hiç de abartıldığı gibi güçlü olmadığı ortaya çıkan, bir avuç şehadeti göze almış yiğit karşısında zilleti yaşayan işgalci terör rejimi, işlediği vahşi cinayetleri ve aldığı sınırsız destek ile hem bölgede hem de küresel çapta sesini yükseltenleri büyük ölçüde sindirmeyi başardı.

Öte yandan işbirlikçi rejimlerin, soykırımı hiç de tedirgin olmadan izledikleri ve sabırsızca direnişin bitmesini bekledikleri de artık daha net görülüyor.

Lübnan’a yapılan saldırılardan sonra Suriye’nin hedeflendiği ve Irak’a kadar bir hat oluşturulmasının planlandığı iddia ediliyor.

Hatta Türkiye’de Devlet Bahçeli üzerinden 2 haftadır yürütülen sürecin de bununla ilintili olduğunu söyleyenler var. Yani yapılan açıklamalar ve atılan adımlar birçok kimseye göre “Kürt sorunun çözümü” için değil, Türkiye ve bölge güvenliği ile alakalı.  

Aslında meselenin ABD-israil politikaları ile bir ilgisi varsa da konuyu sadece bu çerçevede okumak çok sağlıklı olmayacaktır.

Türkiye, hem Suriye rejimi ile irtibata geçmek isterken hem de ABD ile sıkıntılar yaşarken asıl gündemi Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD kontrolündeki bölgede oluşturulmaya çalışılan siyasi düzeni engellemeye çalışmasıdır.

ABD’nin desteğiyle “yerel seçimler” için sandık kurmak isteyen PKK-PYD yapılanması, Türkiye’nin “müdahale resti” sonrası ertelemelerle uygun zamanı kollamaya başladı. İlkin 30 Mayıs’ta yapılacağı açıklanan, ardından 11 Hazirana ertelenen yerel seçimlerin tarihi, sonra ağustos ayına en sonunda da belirsiz bir tarihe ertelendi. Şimdilik ABD seçimleri bekleniyor gibi.

Irak Kürdistan bölgesi seçimlerinde ise PKK’nin ve Irak merkezi hükümetinin desteklediği Bafıl Talabani’nin beklentileri karşılayamaması, KDP’nin vekil sayısı düşse de oylarını artırması birçok hesabı bozmuş gibi görünüyor. Türkiye’nin mevcut tablodan memnun olduğu ise aşikar.

Önümüzdeki süreçte Kürdistan bölgesinde yine tüm partilerin katılımı ile bir hükümet kurulmaya çalışılacağı tahmin ediliyor; ama güven tazeleyen KDP’nin bundan sonra kendi hakimiyet alanlarında PKK’ye toleranslı davranmayacağı düşünülüyor. KDP yöneticilerinden gelen açıklamalar göz önüne alındığında önümüzdeki süreçte Kürdistan topraklarında PKK için sıkıntılı bir sürecin başlayacağı ortada.

Türkiye’de devletin Bahçeli üzerinden Öcalan’ı devreye sokmak istemesi ve PKK’yi silahsızlandırma girişimi eğer planlandığı gibi yürütülürse siyasi açıdan hükümetin elini güçlendireceği gibi ABD’nin bölgede zayıflamasına da yol açabilir. PKK’nin daha önceki süreçlerde olduğu gibi hapiste olduğunu gerekçe göstererek Öcalan’ı dinlememesi ihtimaline karşılık, yasal düzenleme ile “ev hapsi” seçeneğinin masaya sürüleceği tahmin ediliyor. Böyle bir durumda ya örgüt Öcalan’ı dinleyecek ya da bir kısmı dinleyecek ve böylece bir bölünme olayı yaşanabilecek. Kandil, diaspora, Türk solu ve Öcalan arasında PKK’ye taraftar olan Kürt kamuoyunun nasıl bir tavır belirleyeceğini ise kimin daha güçlü olduğu belirleyecek.

Birçok kimsede ciddi bir kafa karışıklığı var ve en çok sorulan soru herhalde “neler oluyor?” şeklinde.

Önümüzdeki günlerde gündem daha da yoğun ve gergin geçecek gibi görünüyor.