Şehadetin miras olarak bırakıldığı mücadele coğrafyasıdır Filistin.
İzzeddin el-Kassâm’ın yükselttiği direniş sancağı elden ele dolaştı ve can pahasına düşürülmedi.
Biz bugün İsmail Heniyye’nin şehadetini konuşuyoruz, içimiz buruk.
Ama sadece konuşuyoruz.
Küfür cephesi elbirliği içinde zalim soykırımcıyı ayakta tutmak için çabalıyor.
Uğruna hayatlarını adadıkları dünyalıklarını Siyonist terörizmin ayakta kalması için harcıyorlar.
Biz sadece konuşuyoruz.
Konuştukça gevşiyor, gevşedikçe düşman yerine birbirimizi hedef alıyoruz.
İçimizden bazıları ümmet olma şerefini reddedip ulusalcı putperestliklerde şeref arama garabetine düşüyor.
İsimleri ve konuşmalarıyla bizden görünen bazıları yeryüzünün en şerefli kahramanlarına hakaretler edip insani hiçbir değere sahip olmayan soykırımcıları savunmak için çaba harcıyor.
Bu arada 75 yıldır insanlar direniyor, sürgün ediliyor, zindanlarda yıllar geçiriyor, işkencenin her çeşidine maruz kalıyor ve şehid oluyor.
Evet, şehid oluyorlar!
Evlerinden çıkarılıyor, tarlalarına el konuyor, ağaçları sökülüyor, sokak ortasında göstere göstere infaz ediliyorlar.
Şehadeti içselleştirmişler ve kayıp olarak görmüyorlar; ama işgali hiçbir zaman kabul etmediler, etmiyorlar.
Çocukları da gençleri de kadınları da yaşlıları da…
Şeyh Ahmed Yasin gibi vücudunun büyük kısmı felçli olan biri bile şehid olmadan önce izzetli direnişin sözcülüğünü yapıyor ve zilletimizi tüm açıklığıyla yüzümüze çarpıyor:
“Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler ileri atıldık ve kazandık"
Ve bizimle çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!
Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!”
Tam 20 yıl önce vahşi bir saldırıyla şehid edilen Şeyh Ahmed Yasin, 7 Ekim için İslami direniş hareketini suçlayanlara daha o zaman şu cevabı vermişti:
“Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!”
Biz şahidiz ve yeryüzündeki her şeyin şahid olduğuna inanıyoruz ki, “savaşçı onuruyla”, “Müslüman onuruyla” yaşadınız ve Allah’ın katında rızıklanmayı, şehadeti hak ettiniz.
Abdulaziz Rantisi de Salah Şehade de Salih Aruri de…
Ve İsmail Heniyye de…
Çocuklarını, torunlarını, akrabalarını önden şehadete gönderirken imanın ve teslimiyetin somut halini gösteriyordu insanlığa: “Benim çocuklarımın kanı Gazze’den daha değerli değil.”
Kemal Öztürk, onunla en son görüşen gazetecilerdendi.
Son sözlerini şöyle aktarmış:
“Biz özgürlük mücadelesi veriyoruz, işgal edilmiş topraklarımızı kurtarmak için canımızı feda ediyoruz. Onlar ise bu işgale son vermek için hiçbir şey yapmadan eleştiriyorlar sadece.
Biz Allah’a güveniyoruz ve O’nun izniyle zafere ulaşacağız. Bu uğurda can vermeye de hazırız.”
Söz verdin, sözünde sebat ettin ve kanın sözlerine şahitlik etti.
Şehadetin mübarek olsun!