Dünyanın birçok yerindeki protestoları hiç umursamayan siyonist terör rejimi, ABD üniversitelerinde başlayan, tüm tehdit ve polis şiddetine rağmen yayılan öğrenci ve akademisyenlerin eylemlerinden ciddi biçimde tedirgin oldu.
Özellikle “bebek katili” vurgusu, vicdan sahibi insanların küresel Siyonist kuşatmanın bariyerlerini yıkmaya başladığının habercisi gibi.
Bunun sonrası ise 75 yıllık işgalin, onlarca katliam ve soykırımın anlaşılması ve hesabının sorulması süreci olacaktır inşallah.
Siyonist terör çetesi elebaşlarında bunun tedirginliği görünüyor.
Uluslararası Adalet Divanında görülen soykırım davalarının yaşanan süreçlerden etkileneceği ve karar vericilerin biraz daha cesur davranmalarını sağlayabileceği kanaati var.
Nitekim son birkaç gündür terörist elebaşılar hakkında UCM’de tutuklama kararı çıkması ihtimalinden söz ediliyor.
Amerikan yönetimi içerisinde bile sürecin “imaj zedelenmesine” neden olacağını düşünüp son kertede işgal rejimi elebaşlarından birkaç kişiyi kurban verme ihtimalinin göz ardı edilmemesini isteyenlerin olduğuna dair haberler düşüyor medyaya.
Netanyahu adındaki katil çok öfkeli ve etrafa tehditler savuruyor:
“Mahkemenin İsrail üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Ordu ve devlet yetkilileri hakkında savaş suçları gerekçesiyle tutuklama emri çıkarması ihtimali tarihi bir skandaldır ve antisemitizmdir."
İlk cümlesi doğru, çünkü terör rejimi uluslararası hukuku da uluslararası mahkemeleri de tanımıyor. Ama zaten UCM kararının işgal altındaki topraklarda uygulanması gibi bir ihtimali kimse düşünmüyor. Muhtemel bir tutuklama kararı ile işgal rejimi elebaşlarının birçok ülkeye gidememesi, nisbi de olsa bir tecridin söz konusu olması; ama en önemlisi işlenen soykırımın kayıtlara geçmesidir.
O yüzden Netanyahu öfkeli ve klasik argümanına sarılıyor.
“Bu antisemitizmdir” diyor.
Batı’daki sihirli kelimedir bu ve şimdiye kadar yaşanan tüm insanlık dışı uygulamalara rağmen teröristlere “koruma zırhı” sağladı.
Holokost sonrası oluşturulan hukuk inşasının sağladığı büyük siyasi kazanımlardan biridir bu.
O kadar sihirli bir kelimedir ki, şimdiye kadar Batı’da kariyer planlamasını göz ardı etmeden kimse bu alana girmeye cesaret edemedi.
Girmeye çalışanların sesi kısıldı, önü kesildi, adı konulmamış bir ambargoya muhatap tutulup tecride alındı.
Oysa anlamı gayet açık bir kelime…
Antisemitizm, Yahudi milletine karşı -sadece Yahudi olduğu için- duyulan düşmanlık, nefret, ön yargı veya ayrımcılık olarak tanımlanıyor.
Evet, Antisemitizm bir insanlık suçudur.
Aynen sadece “Müslümanım” dediği için bir Müslümana, “Hıristiyanım” dediği için bir Hıristiyana karşı nefret, ön yargı ve ayırımcılığın insanlık suçu olduğu gibi…
Ama bir kimse, insani değerleri tümüyle ayaklar altına alıp soykırımlara girişiyor, mabet ve hastaneleri bombalıyor, insanların gıdaya erişimini engelliyorsa bu kimse Müslüman da olsa, Hıristiyan da olsa, Yahudi de olsa yaptığı şey insanlık suçudur.
İşte Netanyahu ve Batı’daki dostları bu adil ve insani tanımı, yani hukuk karşısında eşitliği kabul etmek istemiyor, kendilerine, insanların topraklarını işgal etme, onları sürgün etme, soykırım işleme imtiyazının verilmesini, herkesin de bunu kabul etmesini istiyorlar.
Aslında bu kan emici vampirlere uzun zamandır bu imtiyaz verilmiş ve işlenen tüm cürümler için aşamalı koruma zırhları verilmişti.
İslam dünyasının ya da üçüncü dünya diye tabir edilen yerlerin söylediklerinin bir önemi yoktu, çünkü bu yerlerin ya büyük sermaye ve silah güçleri yoktu ya da başlarında işbirlikçi diktatörler vardı.
Ama Amerika’da Felsefe Profesörü bir kadının “Gazze’de bebekler katlediliyor” diye bağırması, Netanyahu ve kan içici kabinesi için “göz ardı edilemeyecek” bir rahatsızlık oluşturdu.
Sihir bozuldu ve bunu başaranlar Gazze’nin eli öpülesi kahramanlarıdır.