Gazze’de soykırım devam ediyor. Öte yandan sivil oldukları iddia edilen ve kendilerine “yerleşimci” denilerek gerçek işgalci kimlikleri örtülmek istenen teröristler de üniformalı resmi teröristlerle beraber Batı Yaka’da suç galerilerine yenilerini eklemeye devam ediyorlar.

İşgal ettikleri yerlere yenilerini eklemek için toprak gaspına dair mahkeme kararları çıkarıyor, insanları yüzlerce yıldır yaşadıkları mekânlardan zorla çıkarıyorlar.

Ulus devlet yasalarıyla Nazizm’i masumlaştıran ultra faşist uygulamalara imza atıyorlar hukukçu kimliğinin arkasına gizlenen teröristler.

Batı Yaka ve Kudüs adım adım insansızlaştırılıyor.

Bu kelimeleri bilinçli kullanıyoruz, çünkü vahşeti bu derece içselleştirmiş, bebek katliamları karşısında hiç de “yanlış yaptık” demeye tenezzül etmeyen insan kılıklı yaratıklardan söz ediyoruz.

“Kendilerini savunma hakları var” diyerek onlara sınırsız kredi açmış küresel emperyalizmin ağa babalarına bile minnetleri yok bu vahşi yaratıkların.

Belki Arap dünyasının işbirlikçi yöneticilerini aşağıladıkları dille konuşmuyorlar Batılı liderlerle; ama hiç de alttan almadıkları da ortada.

Siz bakmayın meydanlarda Netanyahu’yu protesto etmek için seslerini yükseltenlere! İşgal topraklarında yaşayan Siyonistler arasında çok küçük ton farkları vardır. Hiçbirinin yardım kuruluşlarına, gazetecilere, gıda yardımı almak için toplananlara yönelik gerçekleştirilen vahşi katliamlara karşı çıktıklarını ve terörist yöneticilerini insanlığa davet ettiklerini göremezsiniz. Bırakın hastanelerin, mabetlerin, okulların, BM’ye ait araçların imha edilmesini, sivillerin toplanıp vahşi işkencelerden sonra infaz edilmesine ve ancak bir kısmı ortaya çıkan toplu mezarlara tepki gösterdiğini göremezsiniz.

Zaten insanlıktan azıcık nasipleri olsaydı, işgal topraklarını terk etmeleri ve işgalci terör rejiminin yaptıklarını dünyaya duyurmaları gerekiyordu.

Nitekim bu vahşete ortak olmayı reddedip ayrılan ve kirli yüzleri deşifre edenler az da olsa var; ama işgal altındaki topraklarda yaşayıp Netanyahu’ya tepki gösterenlerde samimiyetin zerresi yoktur.

İnsani bir felakete sebep olduklarını, eşi benzeri görülmemiş bir vahşete imza atıldığını biliyorlar. Tıpkı 7 Ekim’de HAMAS’ın sivil Yahudileri öldürmediğini çok iyi bildikleri gibi…

Netanyahu’ya karşı çıkıp onu protesto etme nedenleri ise ayaklarının altındaki zeminin kaymaya başladığını görmelerindendir.

Yıllarca beslendikleri “Soykırım mağduru” rantının soykırımcı yüzlerinden dolayı kesilmesinden korkuyorlar.

“Ortadoğu’nun tek demokratik devleti” masalının sonunun geldiğini görüyorlar.

İşbirlikçilerinin zor durumda kaldığının ve tahtlarının sallanmaya başladığının da farkındalar.

Siyonizm efsanesinin beklenenden çok daha çabuk bir şeklide yerle bir olmaya doğru gittiğini görüp kahroluyorlar.

Bakın Haaretz Gazetesinde Yuval Nuh Harari, şunları yazdı:

“Gazze'deki insani felaket ve Batı Şeria'daki kötüleşen durum bölgesel kaosu alevlendiriyor, Batı demokrasileriyle ittifaklarımızı zayıflatıyor ve Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bizimle işbirliği yapmasını zorlaştırıyor. İsraillilerin çoğu şimdi dikkatlerini Tahran'a odakladılar, ancak İran saldırısından önce bile Gazze ve Batı Şeria'da olanlara göz yummayı tercih ettik. Yine de Filistinlilere karşı davranışlarımızı değiştirmezsek, kibrimiz ve intikamımız üzerimizde tarihi bir felakete yol açacaktır.”

Set yıkıldı ve su mecrasını buldu.

Sizin için felaket olabilir; ama tüm insanlık için Siyonizm belasından kurtuluş süreci başlamıştır.

Allah’ın izni ve yardımıyla Gazze, arkasına tüm Batı’yı almış olsa da siyonazizmin sonunu getirecektir.