Önceki yazıda Rasulullah aleyhissalatu vesselamın hicretten sonra Medine’de ilk yaptığı işlerden birinin “Yeni bir Pazar oluşturmak” olduğunu belirtmiştik.
Medine’de ticaret Yahudilerin kontrolündeydi ve işler onların belirlediği kurallara göre işliyordu.
Üç büyük Yahudi kabilesi vardı ve her kabile farklı bir sektörü kontrol altında tutuyordu.
Beni Kaynuka, kuyumculuk ile uğraşırdı. Altını işler, alım satımını yapar; ama bununla beraber tefecilik yaparak para ihtiyacı olanlara yüksek faizle borç vererek zulmederdi.
Beni Nadir, tarım ile uğraşır, hurma üretimi yapar ve uzak yerlere kadar satarlardı. Medine’nin büyük hurma bahçelerinin çoğunun sahipleri Yahudilerdi.
Beni Kurayza ise deri üretimi ve işletimi yaparlardı. Deri işleme işi tümüyle onların kontrolünde olduğu için deriler onlarda toplanır, onlar bundan ayakkabılar ve giysiler yaparlar, Medine’ye ve dışına satarlardı.
Yahudiler, Medine’nin dört pazarında adı geçen üç sektörde tek söz sahibi olarak ticareti kontrol altında tutarlardı. İstedikleri zaman ürünleri piyasaya arz eder, istedikleri zaman çeker, istedikleri fiyatı belirlerlerdi.
Peygamber aleyhissalatu vesselam, Yahudilerin hakim olduğu bir pazarda Müslümanların varlık gösteremeyeceğini, İslami kuralların uygulanamayacağını gördü ve ticareti iyi bilen sahabilerle istişare ederek önemli bir adım attı.
Böylece yeni bir Pazar kuruldu.
Bakîyü’z-Zübeyr diye bilinen bir bölgede büyük bir çadır kurduruldu ve orası “Müslümanların pazarı” olarak ilan edildi. Bu Pazar, diğerlerine göre çok basitti; ama arkası gelmesi muhtemel bir ilk adım olduğu için Yahudileri endişelendirdi.
Küçümsediler, sözlü tepkide bulundular ve en sonunda dayanamayıp fiili saldırıya geçtiler.
Sonrasında Aziz Peygamber’e hakaret ettiği için Muhammed b. Meseleme tarafından öldürülecek olan Yahudilerin ünlü şairi Ka’b b. Eşref, yanına adamlarını da alarak önce çadırın iplerini kesti sonra da ateşe verdi.
Sahabe öfkelendi; ama Efendimiz aleyhissalatu vesselam tebessüm etti. “Gerçekten ben bunu, onu daha da delirtecek bir yere nakledeceğim” dedi ve sonrasında pazarı Medine pazarı olacak yere taşıyarak şu emri verdi: “İşte bu sizin pazarınızdır, burada devamlı sabit köşeler, yerler edinmeyin, burada hiçbir vergi de alınmayacaktır.”
Kurulmasına karar verilen Pazar, Medine’nin merkezinde, Mescid-i Nebevi’nin yakınında, şehrin giriş ve çıkış yollarının üzerindeydi.
Pazarın kurallarını da Peygamber aleyhissalatu vesselam belirledi.
Bu pazarda Allah’ın yasak kıldığı faiz olmayacaktı. Bunun yanı sıra alkollü ürünler, domuz gibi ürünlerin alım satımı, fuhşiyat ve kumar oyunları gibi işler yasaktı.
Fiyatlara karışılmayacak; ama tekelleşmeye müsaade edilmeyecekti.
Üretici ve tüketici arasında yapılan simsarlığa da izin yoktu. Allah Rasulü şöyle buyurdu: “Şehirli, bedevi namına satış yapmasın! Bırakın Allah, insanları birbirlerinden rızıklandırsın!”(Müslim, Buyu’, 20)
Aldatıcı reklamlara, eldeki malın satılması için yemin edilmesine hoş bakmadı Aziz Peygamber.
Bu bir ilk adımdı; ama birkaç yıl içinde Medine ticareti büyük oranda Yahudilerin kontrolünden çıktı.
Efendimiz aleyhissalatu vesselam, pazarın düzgün ve adil bir şekilde işlemesini denetlemek için memurlar görevlendirdi; ama bu iş daha çok Hz. Ömer radıyallahu anh döneminde “Hisbe” adıyla kurumlaştı. Çok fonksiyonel bir kurum olan Hisbe’nin bir işi de pazarların işleyişini kontrol etmek, insanları iyiliğe ve adalete çağırmaktı.
Tekrar boykota gelecek olursak…
Kurallarının, arz-talep ilişkisinin, para trafiğinin Yahudi mantığına göre işlediği mevcut ticari şartlar içerisinde etkili bir boykot belki zordur; ama bu zinciri kırmak ve Müslümanca bir tutumla zulmün destekçilerine karşı çıkmak için önce eldeki imkanları kullanmak sonra da yeni adımlar atmak gerekir. Medine pazarı örneğinden yola çıkarak, onu daha da geliştirerek, ilkin küçük ölçekte de olsa üretim, lojistik ve satış konusunda şeriatın belirlediği sınırlar içerisinde bir ticaret, Müslümanlar için de insanlık için de faydalı olacaktır.