Gazze’ye yönelik Siyonist vahşet, soykırım boyutuna varınca ve İslam ülkelerinin yönetimleri tarafından bunu durdurmaya yönelik hiçbir somut adım atılmayınca Müslüman halkların elinde bir tek “Siyonistlere ait olan ve Siyonistlere destek olan” firmaların ürünlerine yönelik boykot uygulamak kaldı.

Bazıları dudak bükse de ciddi ve kararlı bir boykotun Siyonistleri can damarından vuracağı kesindir; ama dediğimiz gibi meselenin ciddiyetinin anlaşılması ve kararlılıkla devam ettirilmesi gerekir.

Maalesef boykot konusunda iki ciddi problemle karşılaşıyoruz.

Birincisi boykota ticaret ehlinin çok az katılması ve tüm yükün tüketici üzerinde kalmasıdır ki bu da boykot kırmak isteyen Siyonist firmaların kısa süreli fiyatları aşağı çekmesiyle büyük oranda işlevsizleşmektedir.

İkincisi ise boykot listeleri hazırlandığında boykot edilen ürünlerin neredeyse alternatiflerinin ya bulunmaması ya da çok az bulunmasıdır. Bir de boykot edilen ürünler fiyat kırarken alternatiflerin fırsatçı bir tutumla fiyat artırması var ki içler acısı bir durumdur.

Ekonomik sıkıntılar ve boykot süreçlerinin bazen uzaması ortalama bir tüketicide gevşemelere ve boykot kırma amaçlı olarak düşürülen Siyonist firmaların ürünlerine tamah edilmesine neden olmaktadır.

Ortaya çıkan tablo Müslümanların bu konularda biraz daha kafa yormasını gerektirecek niteliktedir.

Özellikle ticaret erbabının üretim konusunda alternatif ürünler konusuna eğilmesi, kalite ve fiyat aralığını ürünü cazip hale getirecek şekilde tasarlaması önem arz etmektedir.

Eğer daha baştan teslim olup “Bu alan Yahudilerindir, onlardan daha iyi kimse bilemez” dersek kazanma şansımız olmaz.

Köklü çözümlerle bu algının parçalanması işten bile değildir.

İslam Tarihinde bunun güzel örnekleri vardır.

Rasulullah aleyhissalatu vesselamın hayatından bir örnekle konuyu açalım inşallah.

Hz. Peygamber aleyhisslatu vesselam, Medine’ye hicret ettikten hemen sonra ilk yaptığı şey Mescid-i Nebevi’yi inşa ettirmek oldu. Merhum Hamidullah’ın dediği gibi Mescit sadece ibadet edilen bir yer değildi, aynı zamanda Müslümanların sosyal ve siyasi hayatının merkezinde, toplumsal buluşma yeri ve devletin idari merkeziydi.

Devlet için idare kadar iktisat da önemliydi.

Efendimiz aleyhissalatu vesselam, ticaretle de ilgilenmiş biri olarak Medine’deki pazarları inceledi.

Medine’de insanların ticaret yaptıkları dört büyük pazar vardı. Pazarların tümünün kontrolü Yahudilerin elinde idi. Pazar kurallarını onlar koyar, ürün arzını ve fiyatları onlar belirlerdi. Kendi aralarında farklı bir ticari ilişki geliştirir; ama Medine halkına karşı çok farklı kurallar uygularlardı. Pazarlardaki dükkanların en işlek olanlarını ellerinde tutar, bir seviyenin üstüne çıkma ihtimali olmayan, kıyıda köşede olanları ise Medineli Araplara yüksek paralarla kiraya verirlerdi. Pazardaki malların fiyatlarını kendileri belirler; satarken de alırken de kazançlı çıkarlardı.

Yahudilerin kurallarını belirlediği pazarlarda İslami kurallara göre bir ticaret yapmak çok zordu.

Peygamber aleyhissalatu vesselam köklü bir çözüm yoluna gitti.

Yahudi pazarlarına alternatif olarak “yeni bir Pazar” kurmaya karar verdi.

Bu yeni pazarda kurallar İslam’a göre oluşturulacak, tekelleşme önlenecek, birilerinin halkı sömürmesi engellenecekti.

İnşaallah sonraki yazıda devam edeceğiz.