İşgalci teröristlerin “Batı destekli” soykırımı yaklaşık 5 aydır devam ediyor.
“Batı destekli” ifadesini özellikle kullandık, çünkü Batı’nın omurgasını oluşturan 6 ülke yaşanan onca katliam, vahşet ve soykırıma rağmen işgalci teröristlere “ateşkes çağrısında” bile bulunmadılar.
75 yıldır işgal ve hukuksuz ilhak politikalarını sürdüren teröristlere yönelik hiçbir yaptırım kararı almayanlar, işgale karşı meşru bir hakkın kullanılması karşısında “israil’in kendini savunma hakkı var” gibi uyduruk bir argümanı dillendirdiler.
Yaşananlar Batı’da çok yaygın olan bir “maskeli balo” örneğidir ve siyasilerden medyaya kadar aslında herkes tiyatronun net olarak farkındadır.
Almanya başbakanı, ülkesi soykırımcı katillere her türlü silah, para ve siyasi destekte bulunurken şunları söyledi:
“Söylenmesi gereken önemli şeyler konusunda da çok netiz. Birincisi, Gazze'ye insani yardımın ulaşması ve bugün olduğundan daha fazlasının ulaşması gerekiyor. İkincisi, yürütülen savaşın uluslararası hukuka uygun olması gerekiyor"
Evrensel hukuk ilkelerine göre varlığının bile gayri meşru olduğu net bir şekilde ortada olan terörist bir yapılanmaya açık bir şekilde destek verilirken “insanlar” karşısında bakın nasıl bir tutum sergiliyorlar..
Bir ajans haberi:
“Filistinli anne Samar Alkhdour, Gazze'deki hasta kızını ülkeye getirebilmek için birkaç yıl önce Kanada Dışişleri Bakanlığına başvurdu ancak kızı, izin çıkmadan hayatını kaybetti.
CBC News'e konuşan anne, Gazze'de akrabalarının yanında kalan serebral palsi hastası 13 yaşındaki kızını 2017'den bu yana göremediğini ifade etti.
İsrail'in 7 Ekim 2023 sonrası Gazze'yi işgali başladığında, kızının, akrabalarıyla bir kiliseye sığındığını aktaran Alkhdour, kızının hastalığı nedeniyle kullanması gereken ilaçlar, özel olarak tüketmesi gereken gıdalar olduğunu söyledi.
Alkhdour, israil'in Gazze'yi işgali nedeniyle kızının ihtiyaçlarının karşılanamadığını, sağlık durumunun kötüleştiğini bu nedenle yaşamını yitirdiğini aktardı.
Alkhdour, hayatını kaybetmesinden 2 hafta sonra, kızını ülkeye getirebilmesi için Kanada Dışişleri Bakanlığından izin çıktığını ifade etti.”
Bu olay geçenlerde vefat eden Alev Alatlı’nın sözlerini hatırlattı.
“Nekrofilya (ölü sevicilik), Batı medeniyetinin çekirdeğidir” diyen Alatlı, aynayı yüzlerine tutuyor:
“Narsizmin kudurmayacağını kim söylüyor? Unutma, insanlık tarihinin en acımasız sadistlerini, Hitler’i, Stalin’i yetiştiren verimli toprak Batı medeniyeti..”
Siz bakmayın, Siyonist terör çetesinin işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde devletleşme çabasına, kökleri, tüm kötülüklerin kaynağı olan, milyonlarca insanın ölümüne neden olan vahşi ideolojilerin doğduğu yer olan Batı’dır. “Batı medeniyeti” denilen şey de Yahudi-Hıristiyan ittifakıyla oluşmuş ve kılcal damarlarına kadar siyonizme teslim olmuş yapay ve hormonlu bir yanılsamadır.
Bu hastalıklı barbar zihniyet, bağlılarını dünyada, tüm kötülüklerin boyalarla gizlenip süslü sözcüklerle servis edildiği şeytanizme, ahirette de cehenneme sürüklüyor.
Yazımızın son sözlerini yine Alev Alatlı söylesin:
“Batı medeniyetinin nekrofilik kıyıcılığının alternatifi, biyofilik İslâmiyet’tir. Erich Fromm, ‘Yaşayanı sevmek ya da ölüyü sevmek! Her insanın karşı karşıya geldiği temel bir seçenektir, insanoğlunun yaradılışı biyofilyaya müsaittir; ancak, psikolojisi nekrofilyaya yönelebilir,’ derken, Müslümanların 1400 yıldır söyledikleri bir şeyi tekrar ediyor: İnsanoğlunun çamur ve Allah’ın nefesi gibi birbirine zıt iki unsurdan oluşmuş olması. Yaradılışındaki çamura, yani, kıyıcı nekrofilyaya doğru alçalmak da, Allah’a, rahman, rahim ve gaffar olan Allah’a, yani biyofilyaya doğru yükselmek de onun bileceği iştir, çünkü özgür iradesi vardır.”