Siyonist terör rejimi, uzun zamandır Filistin direniş hareketlerini bitirmek ya da işlevsiz hale getirmek için planlar yapıyor ve bazı planları devreye sokuyor.
İşgalci teröristler, “Yerleşimci” adı altında Batı Yaka’nın her yerine fanatik işgalcileri yerleştirmeyi ve onlar üzerinden tedhiş oluşturarak hayatı Filistinliler için yaşanmaz hale getirmeyi uzun süredir deniyor. Filistinlilerin evlerine, tarlalarına el koyarak yaşama imkanlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ev baskınlarıyla, hiçbir sebep yokken infazlar gerçekleştirerek, “saldırma şüphesi var” diye alıkoyduğu kadın ve erkekleri yıllarca işkenceli sorgulara tabi tutarak sindireceğini düşünüyor.
İslam İşbirliği Teşkilatından ya da Arap Birliğinden, bu baskıcı faşist rejime yönelik herhangi bir hamle gelmeyeceğinden son derece emindir terör rejimi. Amerika ve İngiltere’nin güdümünde olan ülkelerden ya da “ulusal çıkarları” İslami ve insani değerlerin üzerinde tutanlardan “risk” sayılabilecek adımların atılması zaten beklenemez.
Bir de Filistin ve Kudüs konusunu “ülkenin refahını geliştirme” ve “Küresel sisteme entegre olma” açısından “ayak bağı” olarak görenler var. Özellikle Arap dünyasında son 20 yılda dönüşerek kendini gösteren “yeni milliyetçilik” akımı içerisinde bunu çekinmeden dillendirenler var. Ümmet konusunda bir endişeleri olmayan bu kesimler “İslami” ağırlıklı olan direniş hareketlerinden ciddi biçimde rahatsızdırlar. Hatta daha da ileri gidip ‘Filistin’in aslında Arap olmadığını, bu yüzden de Arapların böyle bir sorunlarının olmaması gerektiğini dile getirenler bile vardır.
Haliyle böyle bir ortamda Siyonist rejim, kaygılarının büyük kısmından kurtulmuş bulunmaktadır. Zaten “uluslararası hukuk” denilen ve sadece “güçlülere” hizmet eden kuralları ve antlaşmaları hiç kaale almıyor. Bir yılda yüzlerce kez, Müslümanlar için en kutsal mekanlardan biri olan Mescid-i Aksa’ya karşı saldırılar gerçekleştiriyor, Kudüs’ün Müslüman mahallelerini boşaltıyor, kendisinin de taraf olduğu anlaşmalarla kabul edilen statüleri pervasızca ret edebiliyor.
Siyonist işgal rejimi için tek sorun direniş hareketleridir.
Batı Yaka ve Kudüs’te silahlı ve silahsız direniş hareketlerini sindirmek için sürekli baskınlara, uzun süreli alıkoymalara başvuran işgal rejimi özellikle liderlere yönelik bu adımları atıyor.
1948 Filistin İslami hareketi lideri Raid Salah, sürekli alıkonuluyor, zindan ve tacizlerle faaliyetleri engellenmek isteniyor.
Fetih Hareketinin askeri kanat lideri Mervan Barguti 2001’den, FHKC lideri Ahmet Saadat ise 2005’ten beri Siyonist zindanlarda bulunuyor. Bu iki ismin muhtemel bir esir takasında serbest bırakılmasını özellikle işbirlikçi Mahmut Abbas ve hükümetinin istemediğine dair ciddi iddialar var.
Gazze’de ise direnişin motor gücünü HAMAS ve İslami Cihad oluşturuyor.
Siyonist terör çetesi, uzun süredir Gazze’deki İslami Direniş Hareketlerine yönelik suikastlar gerçekleştiriyor. Bu suikastlarda hem HAMAS’ın hem de İslam Cihad hareketinin önemli isimleri şehid edildi.
Ama yaşadığımız süreç, İslami Direnişin, liderlerin şehadeti ile zayıflamadığını, aksine daha da güçlendiğini ve her zaman yeni liderler çıkarma potansiyeline sahip olduğunu ortaya koydu.
Aksa Tufanı hareketi şunu net olarak gösterdi.
Zalimin zulmünü ortaya çıkarmada, maskesini düşürmede tek etkili yol kararlı bir direniştir.
Aksi takdirde Siyonist terör şebekesi, arkasına küresel emperyalizmin gücünü de alarak Filistin topraklarını tümüyle insansızlaştırmak ve bunun sonrasında dünya kamuoyunun kucağına yeni bir sorun bırakmak istiyor: Filistinliler için yer bulunmalı…
Mısır, Ürdün ve Körfez rejimlerinin çoğunun içinde bulunduğu, Trump’ın damadı Kushner öncülüğünde yürürlüğe konulmak istenen “Yüzyılın ihaneti” anlaşması da aslında bu amaca hizmet ediyordu.
Bombalamalar da gıda ve su girişinin engellenmesi de insanlar Gazze’yi terk etsin diye…
Ama şunu unutmamak lazım:
“Onlar (İsrailoğulları) bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Ali İmran, 54)