Amerika’nın Siyonist işgal rejimine olan sınırsız desteği, birçok insan için anlaşılmaz geliyor.
Halkların tepkisi, ses çıkaramasa da ya da harekete geçemese de nefret ve öfke biriktiren ülkelerin durumu, uzun vadede hem siyasi hem de ticari olarak kayıplara neden olabilir.
Ortadoğu’da küçük bir “İsrail devleti” için bu kadar riske değer mi?
Mesela bakın Beyaz Saray Sözcüsü Kirby, kesinlikle Siyonist işgal rejiminden çok daha fazla onu savunuyor ve yaşanan vahşetin üstünü örtmeye çalışıyor:
“Putin'in Ukrayna'da yaptıkları ile İsrail’in Gazze’de yaptıklarını kıyaslayamayız. Sivil altyapının tahrip edilmesi, sivillerin katledilmesi vb. bunların hepsi Putin'in savaş planının bir parçası. Ancak Gazze'de sivillerin katledilmesi İsrail’in planlarına dahil değil. Sivilleri kasten öldürmeye çalışmıyorlar.”
Siyonist terör çetesinin “HAMAS’a destek veriyorlar diye” sivilleri öldürme hakkına sahip olduğunu söylemesine rağmen, Amerika “sivilleri kasten öldürmeye çalışmıyorlar” diyor.
Sanırım sorun Amerika’yı tam olarak tanımamaktan ya da yanlış tanımaktan kaynaklanıyor.
Hayır, Biden’in, Blinken’in “Ben siyonistim” demesinden çok daha derinlerde bir mesele bu.
Roger Garaudy, “Amerikan Efsanesi” isimli eserinde şu ilginç bilgilere yer verir:
“Başkan Taft, 1912'de apaçık meydan okuyordu: "Meksika hükümeti İsrail'de bir Tanrı bulunduğunu ve ona itaat etmenin bir vazife olduğunu anlayıncaya kadar, halkımızı ve onun Meksika'daki mülklerini korumaya mecburum."
Hayır, tarihte bir yanlışlık yok!
1912’de Siyonist dünya görüşünün Amerika’da iktidarda olduğunun kanıtıdır.
Garaudy, daha ilginç bilgiler de verir:
“Çoğu zaman ABD için kullanılan "Tanrı 'nın Yeni İsrail'i" ifadesi ve anlayışı, Mayflower ve Plymouth'ta ilk göçmenlerin yerleştikleri tarihten (1620) beri, Amerikan tarihinde sık sık dile getirilir.”
Amerikan yönetiminde ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun her zaman bir Protestan-Evanjelik hakimiyeti vardır ve bunlar kendilerini “Siyonist Hıristiyanlar” olarak tanımlar. Amerikan başkanları içerisinde tek Katolik olan kişinin Kennedy olduğu söylenir ki, kendisi bir FBI operasyonuyla öldürülmüştür.
Amerikan tarihi tümüyle katliam, imha ve gasp tarihidir. Başkan Taft’ın söyledikleri aslında Amerikan siyonizminin aynen Yahudi siyonizmi gibi kendilerini dünyanın efendileri olarak görmesinin itirafıydı.
İşgal, katliam, yeraltı kaynaklarını ele geçirme ya da işbirlikçiler aracılığıyla sahip çıkma, farklı coğrafyalarda ülkeleri bölerek uydular oluşturma…
Mesela şu anki mevcut ABD topraklarının yaklaşık yüzde 40’ı Meksika’dan gasp edilmiştir.
1848’de zorla masaya oturtulan Meksika hükümeti, New Mexico, Arizona, Colorado, Utah, Kaliforniya ve Nevada eyaletlerini 15 milyon dolar karşılığında Amerika Birleşik Devletlerine vermek zorunda kalmıştır.
Güney Sudan ve Doğu Timor konusunda baskı uygulayan Amerika, Filistin topraklarının işgal edilmesi konusunda tümüyle Siyonist çetenin yanında yer almaktadır.
Siyonist terör çetesinin katliamlarının ve işlediği vahşetin Amerika tarafından görülmemesi ya da önemsizleştirilmesi normaldir, çünkü bunlardan daha büyüklerine imza atmıştır.
Noam Chomsky, örnek vermemize gerek bırakmayacak şekilde bunu çok net bir şekilde ifade ediyor:
“Biz Amerikalılar hemen hemen iki yüz yıldır yerli halkları, yani milyonlarca insanı ya kovduk veya imha ettik, Meksika'nın yarısını zapt ettik, Karayipler ve Orta Amerika bölgelerini talan ettik, Haiti ve Filipinler'i -100 bin Filipinli'yi öldürerek- istilâ ettik. Sonra, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, dünya üzerindeki bilindiği şekilde egemenliğimizi genişlettik. Bütün bu olup bitenler sırasında, hemen hemen her zaman, öldürenler bizlerdik ve çarpışmalar bizim millî topraklarımızın dışında cereyan ediyordu.”