Filistin direnişi ile İşgalci Siyonist rejim arasındaki esir takası için 4 günlük bir ateşkese varıldı.
HAMAS’ın elindeki sivil esirlere karşılık işgalci zindanlarında tutulan kadın ve çocukların serbest bırakılması süreci, Siyonist teröristlerin “verdikleri sözlere uymak istememelerinden” kaynaklı kimi aksaklıklarla karşılaşsa da devam etti.
Bu dört günlük ateşkes için “insani ara” ifadesi kullanıldı.
Aslında alanı takip edenlerin dikkatini çekmesi gereken şey, arabulucuların, işgalci Siyonist rejimi, dört günlüğüne “insani davranış sergileyebilme” noktasına getirme çabasından dolayı bu isimlendirmenin yapılmış olmasıdır.
Ama gerek yardım TIR’larının engellenmesi, gerekse de Filistinli esirlerin serbest bırakılması sürecinde yaşanan Yahudi terörü, Siyonist rejimin “insanileşmeye” hiç de sıcak bakmadığını ortaya koydu.
Zaten ateşkes görüşmeleri yapılırken hastanelerde yaralıların öldürülmesi, cesetlerin götürülmesi, doktor ve diğer sağlık çalışanlarının kaçırılması Siyonist terör rejiminin vahşet ve alçaklıkta sınır tanımadığını ortaya koymuştu.
Esir takasında da terör rejimi, yapabileceği her türlü şirreti yaptı.
Esir yakınlarına kurşun sıktı, gaz bombaları attı, gerekçe göstermeden geciktirdi.
Bırakmak zorunda kaldıklarından daha fazlasını hiçbir sebep olmadan alıkoydu. Serbest kalanların evlerini basıp taciz etti.
Ve dünya her şeyi tüm berraklığıyla gördü.
Güya bir tarafta tedhiş ve terörden beslenen örgütler, diğer tarafta yerel ve uluslararası kurallara uyması geren bir devlet vardı.
Küresel medya organları, siyonizme hizmet eden sosyal medya ağları, siyasi liderler, ırkçı faşistler, psikopat fanatikler… tüm bunlar Siyonist terör çetesinin yüzünün kararmasını, alnındaki zillet damgasını önleyemediler.
İslami Direniş hareketleri işgalci sivilleri bıraktığında, ortaya çıkan insani tabloyu, ahlak eksenli mücadeleyi bütün dünya gördü. İşgalci esirler serbest kaldıklarında eziyete ve hakarete uğramadıklarını, son derece insani muameleye muhatap olduklarını dile getirdiler. Hatta terör rejimi bu “insani şahitliğin” insanlık dışı rejimlerine zarar verdiğini düşünüp, serbest bırakılanların konuşmasını yasakladı.
Oysa bir devlet olduğunu iddia eden ve arkasında uluslararası emperyalizmin tüm önemli aktörlerini bulunduran Siyonist terör çetesinin serbest bırakmak zorunda kaldığı her “insanın” acı bir hikayesi vardı.
İşgal rejimi, 14-15 yaşlarında çocukları almış, 2 yıl hatta bazen 3-4 yıl fiziki ve psikolojik işkenceye maruz bırakmış, “saldırma ihtimali vardı” gibi hiçbir hukuki norma sokulamayacak gerekçelerle 10-15 sene zindanda tutmuştu.
Yaralı halde alınıp da tıbbi müdahale yapılmadığı için sakat kalanlar da vardı, maruz kaldığı işkencelerden dolayı kimseyi tanıyamayacak duruma gelenler de…
İşte İslami direniş hareketleri ellerindeki sivil işgalcilerin karşılığında bu mağdur ve mazlumların bırakılmasını istedi ve isteğini kabul ettirdi.
Serbest kalan Filistinliler de ailelerinin sevincini paylaştılar; ama aynı zamanda direnişe, Muhammed Dayf’e, Ebu Ubeyde’ye selam gönderip bağlılıklarını bildirdiler, Gazze’nin şehidlerini rahmetle andılar.
Bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceğini öngörmek zor.
Dört günün sonunda Gazze’ye yönelik şiddetli bombardıman yeniden başlayabilir ya da esir takası kısa bir süre daha devam edebilir.
İslami Direnişin elindeki işgalci askerlerin serbest bırakılması ise ancak Siyonist zindanlarındaki direniş mensuplarının serbest bırakılmasıyla mümkün olacaktır. İşgalci rejim şimdilik buna hazır değil gibi. Bu da önümüzdeki süreçte Gazze’de şiddetli bir savaşın olacağını gösteriyor.
Ama işgalci şunu göz ardı ediyor.
Esir takası sadece Batı Yaka ya da Kudüs’ü hareketlendirmekle kalmayacak, çok farklı yerlerde hareketlenmelere sebep olacaktır.
Yani Aksa Tufanı halen devam ediyor.