Küresel emperyalist koalisyonun desteğiyle saldırıya geçen Siyonist terör çetesi, belki de Gazze’de insanlık tarihinin en pervasız, en göstere göstere vahşetine insanlığı şahit kılıyor.

İnsani değerlerini kaybetmemiş kitleler her coğrafyada bu vahşete tepki gösteriyorlar.

Direnen Gazze bir turnusol görevi görüyor.

HÜDA PAR Milletvekili Faruk Dinç, önemli bir noktaya işaret etti:

“Gazze tüm sahtekârların maskesini düşürdü.”

Bir tarafta binlerce çocuğun vahşice katledilmesi karşısında “insanlığın vicdanı” uyanırken, öte tarafta maskesi düşen sahtekârlar bu vahşetin önemsizleştirilmesi, normalleştirilmesi konusunda ellerinden gelen çabayı harcıyorlar.

Her şey aleni oluyor; artık öyle kapalı kapılar ardında bir şeyler planlamaya gerek yok!

Alman medyası “sivil öldürmenin” bazı durumlarda meşru olduğunu işliyor, hiç gizlemeden.

Dünyanın gözü önünde İşgalci çete elebaşı Herzog, “ev zencisi” Sunak’a BBC’nin nasıl haber yapması gerektiğini söylüyor.

Eskiden, yani yüzlerinde maskeler varken “Kimse bize haber dikte edemez, biz sadece gerçeğin peşindeyiz” diyenler pis sırıtışlarla poz veriyorlar.

Bir de “eşekleştirdikleri” kitlelerine süslü kavramlarla vahşeti göremeyecekleri gözlükler verenler…

Siyonist yalağından beslenen “nevzuhur liberaller”den söz ediyorum.

Bir siyonistten “Kır partisine gelen 260 çocuğu öldürdüler” diyerek alıntı yapıyor ve ardından şunu söylüyor:

“HAMAS'ı yok etmek uygar dünyanın insanlığa borcudur.”

“Uygar dünya” konusunu yazının sonuna bırakayım..

Yalanlar üzerinde tepinmek şahsiyet fukaralığı çekenlerin işidir evet; ama “kır partisi yalanı” tepinmenize fırsat vermeyecek kadar kısa sürede çöktü.

Olay yerinden ayrılanlar ateş edenlerin işgalci polis ve askeri olduğunu net olarak ifade etti.

Kısa sürede bunların sesi kesildi ve senaryoya göre konuşacak kişiler sürüldü piyasaya.

Senaryo yazılmış ve görüntüler montajlanırken zihinlerin iğfal edilmesine karar verilmişti.  Bu arada yalanların sürekli patlaması önemli değil.

Görüntü paylaşıyorlar mesela. Görüntüyü yorumlarken Kassam savaşçılarının “yakala, öldür, tecavüz et!” şeklinde konuştuklarını iddia ediyorlar; ama işin uzmanlarından vicdanını kaybetmemiş olanlar tam tersini naklediyor ve savaşçıların şöyle dediğini belirtiyorlar: “O çocuk, onu bırak!”

Kassam iki kadın esiri serbest bırakıyor. Kadınlar kendilerine iyi davranıldığını, ilaçlarının verildiğini söylüyor.

İnsanca davranmanın, insanca düşünmenin ne anlama geldiğini bilmeyen yaratıklar, bir tarafta kadınların sesini kesme yoluna gidiyor, öte tarafta Herzog’un talimatı sonrası BBC ve işgalci çetenin kölesi haline gelmiş medya organları, kadınların söylediklerinin tam tersini haber yaparak yalana ve kirli propagandaya devam ediyorlar. Güya kadınlar “Cehennemi yaşadım” demiş.

Evet, sahtekarlar artık maske takmaya gerek duymadan yapıyorlar kirli işlerini.

Gelelim “Uygar dünya” meselesine…

Sahi kimdir bu uygar dünya?

Soykırıma uğrattığı Kızılderili toprağı üzerinde yerleşen ve tıbbi tedavi adı altında kalan bir avuç Kızılderili’nin de “kökünü kurutmak” için kadınlarını kısırlaştıran ve bunu 1980’lere kadar devlet politikası olarak yaptığını kabul eden Amerika mı?

Neresini kazarlarsa orada yerli çocukların toplu mezarlarına rastlanan Kanada mı?

Afrika’nın gelir kaynaklarını sömürüp onları açlığa, gelişmemişliğe ve kaosa mahkum eden Fransa mı?

Gazze’de enkaz altında çocuk cesetleri çıkarılırken, Netanyahu’ya “bağlılığını” bildirmek için ilk ziyaret edenlerden olan Almanya mı?

Netanyahu’nun katil olduğunu söylemeye bile yasak getirenler, vahşeti protesto edenlere ceza verenler mi uygar?

Nükleer silahlar kullananlar onlar, yasaklı fosfor ve misket bombaları kullanan onlar, hastaneler, camiler, kiliseler bombalanırken “en ufak bir tepki” vermeyen onlar…

Ve onlar uygar dünya öyle mi?

Size de uygar dünyanıza da lanet olsun!