Yahudi asıllı ama insanlığını ve adalet duygusunu kaybetmemiş önemli bir isimdir Norman Finkelstein.

Özellikle “Yahudi soykırımı” konusunda önemli eserler yazmıştır.

Hatta bir konuşmasında ailesinden bazılarının da “Holokost mağdurlarından” olduğunu söylemişti.

İşgalci çetenin ilhak ve katliama dayalı politikalarına sert eleştirileri vardır Fingelstein’ın. Siyonist yöneticilerin yaptıklarının Nazilerin yaptığından hiçbir farkı olmadığını üzerine basa basa dile getirmektedir.

Sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşımda bulundu Fingelstein:

“Chaim Rumkowski, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle çalışan bir Yahudi işbirlikçisiydi. "Kral Chaim" olarak bilinen Rumkowski, Lodz Yahudilerinin ölüm kamplarına gönderilmesine başkanlık ederken, Lodz gettosunda büyük bir servet ve güç elde etti.

Kendisinin de kurtulacağı kibrini taşıyordu. Fakat Kral Chaim yanılmıştı. Vikipedi onun sonunu şöyle tanımlıyor:

Ağustos 1944'te Rumkowski ve ailesi, Auschwitz'e giden son nakliye aracına katıldı ve 28 Ağustos 1944'te, Holokost'taki rolünün intikamı olarak onu öldüresiye döven Yahudi Sondercommanado mahkumları tarafından orada öldürüldü.

Bu sabah "Kral Mehdi" Hasan'ın MSNBC'den Müslüman olduğu için programının askıya alındığı bildirildiğinde Yahudi tarihindeki bu bölümü hatırladım.”

“Holokost’ta rol alan Yahudiler” konusu eskiden beri tartışılır; ama buradan işbirlikçilik zilleti ve işbirlikçilerin sonu konusuna değinmesi önemli.

İşbirlikçilerin, önlerine atılan kemikler eksilmesin diye her türlü alçaklığa başvuranların sonunun zillet olduğunu bir örnekle anlatmaya çalışmış Fingelstein.

Mehdi Hasan önemli bir örnektir.

Mehdi Hasan, Batı medyasında önemli bir yerde görüyordu kendini. Koltuğunu korumak için gerçekleri tersyüz edip HAMAS'ı "terör" örgütü olarak gördüğünü söylemesine rağmen söylemi, küresel Siyonist organizasyona yetmedi,  Gazze'deki sivilleri gündeme getirince hemen üstü çizildi.

İşgalci Siyonist rejime değil sadece Netanyahu’ya tepki göstermişti.

İşine son verilmesi baskıcı ve faşist zihniyetin Batı’nın neredeyse tüm kurumlarına hakimiyet sağladığını göstermesi açısından da önemli.

Bir örnek daha verelim.

Bundan birkaç gün önce dünyanın en prestijli üniversitelerinden kabul edilen Harvard’da işgalci terör çetesinin yaptığı katliamlar bazı öğrenciler tarafından protesto edildi.

34 öğrenci derneği ortak açıklamada, Filistin’de yıllardır devam eden işgalin ardından "ortaya çıkan tüm şiddet olaylarından tamamen israil rejimini sorumlu tuttukları" suçlamasında bulundu.

Ortak açıklama son derece insani ve ahlakiydi; ama bu küresel Siyonist organizasyonu ciddi biçimde rahatsız etti.

Bazı büyük kuruluşların mezun olduklarında onları işe almamak için üniversiteden öğrencilerin listesini istediği, tespit edilen öğrencilerin resimlerinin afişe edilerek hedef gösterilmesi gibi faşist uygulamalara şahit oldu Harvard.

Norman Fingelstein gibi insanlık değerlerine sahip kişilerden ve Harvard öğrencilerinden yola çıkarak siyonist korku ikliminin dağılmaya başladığını söyleyebiliriz.

Ama Mehdi Hasan gibi işbirlikçilerden ve yaşadıklarından çıkardığımız ders de şudur:

İşbirlikçiler kimliksizdir ve maddiyat için kapılarını aşındırdıkları kurumların belirlediği sınırlar içinde vardırlar.

Efendileri onları her zaman kullanır; ama hiçbir zaman güvenmez.

Yakın tarihte Şehid Şeyh Said ve arkadaşlarını yakalatıp idam edilmelerine sebep olan Binbaşı Kasım ismi işbirlikçiliğin nasıl bir zillet hali olduğuna iyi bir örnektir.

Binbaşı Kasım ihanetinin karşılığı olarak mükafat bekledi; ama sürgün edildi, aşağılandı.

Ve son olarak…

Siyonist terör çetesinin yaptıkları karşısında hiçbir insani tepki göstermeden ulusal çıkarlar ekseninde tavır belirleyenlerin işbirlikçilerden bir farkı yoktur.