Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Batı’dan bizim inanç değerlerimize saygı beklemek boş ve anlamsızdır.

Özellikle son dönemlerde Batı’nın sağında, solunda, merkezinde ve liberalinde benzer tepkiler ortaya çıktığı için pek hazzetmesek de bu genellemeyi yapabiliyoruz.

Bu yazıda sağı masaya yatırmak istiyoruz.

Batı sağında yaşanan “büyük zihniyet değişimi”nden sonra “İslam düşmanlığı” çok daha belirgin bir hal almıştır. Hatta birçok Batı ülkesinde sağ grupların tek mesaisi İslam’a ve İslami değerlere düşmanlıktır. “Yabancı düşmanlığı” kategorik bir tanımlamadır ve hedefte Müslümanlar olduğu müddetçe başka kimse bundan etkilenmemektedir. Kimi istisna vakalar vardır; ama dikkatli bakıldığında saldırıya uğrayanlar büyük oranda “Müslüman sanıldığı için” hedef haline gelmiştir.

Bu arada Batı sağında “Yahudi düşmanlığının” artık hiç gündeme gelmemesi ise dikkati çekmesi gereken bir şeydir. Hatta biraz eşelendiğinde “İslam düşmanlığına ayarlanmış” sağ hareketlerde ilginç; ama aslında pek de şaşırtıcı olmayan Siyonist bağlantılar tespit edilebilmektedir.

Hatta biraz daha ileri gideyim.

Doğu’daki aşırı sağ hareketlerde de Siyonist bağlantılar söz konusudur.

Hindistan ve Türkiye bu konuda iki önemli örnektir.

Hindistan’da iktidardaki aşırı sağcı partilerin uygulamaları zaten bilinmektedir. Bununla birlikte “Hindutva” adı verilen bir hareket de vardır. Aslında neredeyse yüz yıllık geçmişi bulunan bu şiddet hareketinin içinden çıkanların kurduğu partilerdir iktidarda olanlar.

Hindutva veya Hindu faşizmi için şöyle bir tanımlama yapılır: Dini Dalitlere, Müslümanlara, Hıristiyanlara, Sihlere, Ravidaslara ve Budistlere yönelik zulümlerin gerekçesi olarak kullanan çoğunlukçu bir siyasi ideoloji ve aşırı sağcı etnik milliyetçi harekettir. Keskin bir kast anlayışına sahiptirler.

Yaklaşık yüz yıldır faaliyettedir Hindutva ve bu süre içerisinde ismi büyük katliam, cinayet, gasp ve tecavüzlerle anılmıştır.

Siyasi cinayetler işlemişler, gazetecileri öldürmüşler, katliamlarına zemin hazırlamak için “inek kesti” iddialarını sık sık ortaya atıp yağma olaylarına yol açmışlardır.

Hindutva, yıllarca Gandi’nin Kongre Partisinin gerisinde kaldı ve iktidara gelemedi; ama siyasi alanda olduğu gibi medya, yargı, asker ve polis içindeki gücünden dolayı çok az yargılandı ve suçlandı.

Aslında Gandi de bir “Hint milliyetçisi” idi; ama onun milliyetçiliği farklı etnik yapılar ve inançlar barındıran Hindistan halkına karşı değil, İngiliz emperyalizmine karşı idi. Hint milliyetçiliğinden Hindutva’ya gidilen yolda İngiliz etkisi dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.

Son 30 yıl Hindutva’nın yükselişe geçtiği dönemdir.

2014’te Narendra Modi’nin başbakan olması, Hindutva’nın tüm kirli faaliyetlerinin aleniyete dökülmesi, faşizmin resmiyet kazanması anlamına geldi.

İnfazlar, tacizler, yakıp yıkmalar rutin hale geldi.

İngilizlerin bilinçli olarak ortaya attığı iddialardan yola çıkarak “altında Hindu mabedi var” gerekçesiyle tarihi camiler yıkıldı.

Yalnız Hindutva’nın eylemlerinde dikkat çekici bir şey vardı. Onu tanımlayanlar Hinduizmin dışında tüm inanç gruplarına, Hıristiyanlara, Sihlere, Dalitlere, Budistlere ve Müslümanlara düşmanlık yaptığını söylüyordu; ama özellikle son 20 yılda sadece Müslümanlar hedef alınıyordu.

Hindu faşizmi de diğer tüm faşizmler gibi Batı ideolojilerinden etkilenmişti ve son süreçte Batı’daki “zihniyet değişiminden” de payını almış, format değişikliğine gitmişti.

Aynen Alman, Fransız, Hollanda ve İtalyan faşizmi gibi tek hedef olarak Müslümanları görmeye başlamışlardı.

Ülkede yerleşik halde bulunan, mahallelerini oluşturan, Ruslara, Ukraynalılara, İngiliz ve Almanlara yönelik hiçbir tepki ortaya koymayan Türkiye’deki ırkçı-faşist grup ve partilerin yaşadığı zihniyet değişimi gibi.

Ve evet, hem Batı’daki hem de Doğu’daki faşist grupların ortak özelliği Siyonistlere olan yakınlıkları…

Burada kesiyoruz; ama konuya devam edeceğiz inşallah.