Sovyetler Birliği askerleri çekildikten sonra beklentilerin aksine sükûnete kavuşamayan Afganistan, “Mücahit” grupların iç çatışmalarına sahne olmuştu.
Düzensizlik ve başıbozukluk beraberinde anarşi ve kaosu getirmiş, şehirler neredeyse tümüyle silahlı çetelerin çatışma alanı haline gelmişti.
Etnik, mezhebi ve kültürel farklılıklar biraz daha belirginleşmiş, neredeyse sınırları belli birkaç parçaya bölünmüştü Afganistan.
Taliban’ın ismi bu dönemde duyulmaya başlandı.
Kandahar merkezli “Talebe hareketinin” 2 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tüm silahlı grupları tasfiye ederek Kabil’e dayanması, birçok “uzman” açısından şok ediciydi. Ama alanda kaos ve iç çatışmadan bıkmış bir halkın Taliban’ı davet etmesi gerçeği vardı.
4 yıl kadar ülkeyi yönetti Taliban.
Katı uygulamalarıyla, toplumsal mozaiği hesaba katmamasıyla tepki çektiler; ama yönetimde kaldıkları süre içerisinde güvenliğin sağlanması, çetelerle mücadele ve uyuşturucuyla savaş konusunda başarılıydılar.
Amerika, 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu Usame bin Ladin’i teslim etmesini istedi Taliban yönetiminden. Taliban’ın cevabı netti: “Sağlam delil varsa bir İslam ülkesinde şeriat mahkemesinde yargılanır."
Amerika, Ahmed Şah Mesud liderliğindeki “Kuzey İttifakı”nı kara unsuru olarak kullanarak Afganistan işgaline başladı.
7 Ekim 2001’de başlayan Amerikan işgali tam 20 yıl sürdü.
Taliban, kırsala çekildi ve gerilla savaşına başladı.
Afgan halkı kırsalda Taliban’a sahip çıktı.
Amerika ve müttefikleri 20 yıl boyunca insanlık dışı katliamlarla bu halk desteğini bitirmeye çalıştılar; ama başaramadılar.
Sonunda çekilmek zorunda kaldılar.
15 Ağustos günü tek tek şehirleri ele geçirip Kabil'i kuşatan Taliban, Kabil yönetimiyle görüşmek istedi. Şehre savaşmadan girmek istiyordu.
Ancak Taliban muhatap bulamadı.
Kabil yönetiminin lider ve temsilcilerinin tamamına yakını başkenti terk etmişti.
Kabil'de yağma olaylarının yaşanabileceği korkusuyla şehrin ileri gelenleri ve bazı eski yöneticiler Taliban'ı Kabil'e davet etti.
15 Ağustos günü akşam olmadan Taliban güçleri çatışma olmadan Kabil’e girdi.
“Afganistan İslam Emirliği” ilan edildi.
Önlerinde uluslararası boykot, güvenlik, işgalin getirdiği bağımlılık felaketi, fakirlik ve yıkılmış bir ülke vardı; ama son 20 yıl Taliban’ı olgunlaştırmış ve aklıselimi daha görünür bir hale getirmişti.
Bu konuda sorulan soruya karşılık İslam Emirliği sözcüsü Zebihullah Mücahid şunları söyledi: “Yirmi yılda olgunlaştık, tecrübe kazandık.”
İslam Emirliği, güvenliği sağlama konusunda tahminlerin çok ötesinde bir başarıya ulaştı. Afganistan’ın hemen her yeri güvenli hale getirildi, bağımlılar için rehabilitasyona ağırlık verildi.
Bunları söylerken DEAŞ’ın saldırılarını unutmuyoruz elbette.
Ama daha işgal devam ederken Taliban’ın şöyle bir açıklaması olmuştu: Bir DEAŞ birliği Taliban tarafından kuşatma altına alınmış, tam o sırada DEAŞ militanları bölgeye gelen Amerikan helikopterleriyle kurtarılmıştı.
DEAŞ saldırılarının hedeflerine bakıldığında şu net olarak görünür: Amaç mezhep ayrılıklarını çatışmaya çevirmek, cami ve okulları güvensiz göstermek…
Bu da DEAŞ isminin kimin yararına alana sürüldüğünü net olarak gösteriyor.
İslam Emirliği ile kamu kurumlarında yolsuzluk ve rüşvette hissedilir bir şekilde azalma oldu. Ancak ülkenin sahip olduğu zengin madenlere rağmen “diplomatik olarak tanınmama”dan dolayı yatırımcının çekilememesi ekonomik sıkıntıların devam etmesine neden oluyor.
İslam Emirliği, heyetler göndererek Norveç, İsviçre, Türkiye, Çin, Katar, Rusya, Pakistan ve Özbekistan gibi birçok ülkede diplomatik temaslarda bulundu, yatırımcıları davet ettiği gibi yönetiminin resmen tanınmasını istedi.
Ülkenin lityum, demir, kömür, bakır, altın, çinko, kurşun, doğal gaz ve petrol ile zümrüt, lacivert taşı, yakut gibi değerli maden ve taş yatakları mevcut.
Hatta ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumuna göre, ülkedeki maden ve değerli taş yataklarının değeri 1 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor.
İslam Emirliği, İslam ülkelerinden yatırımcı bekliyor; ama Çinli şirketlerin ilgisi ön plana çıkıyor. Söz konusu yatırımcılar İslam Emirliği yönetimiyle birçok görüşmeler yaptı. Çinli şirketler çalışmaya başladı.
Bir heyetin son günlerde Türkiye’de olduğunu ve hem Dışişleri hem de Ekonomi kurmaylarıyla görüşmeler gerçekleştirdiklerini hatırlatalım.
Herkesin görebildiği şey şudur: Taliban’dan İslam Emirliği’ne geçişte “bu kez” daha mutedil, daha ayağı yere basan, daha kapsayıcı bir yönetim anlayışı var.
Önümüzdeki günlerde diplomatik anlamda da bazı yeni gelişmelere tanık olabiliriz.