Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bundan kısa bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Filistin Devlet Başkanlığı koltuğunda seçimsiz olarak oturan Mahmud Abbas ve HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüştü. Erdoğan, Filistin halkının birlik ve beraberliğinin önemine dikkati çekti, Filistinliler arasındaki bölünmüşlüğün, “barış sürecini” baltalamak isteyen aktörlerin işine yaradığını belirtti.
Türkiye, uzun bir süredir dillendirdiği “iki devletli çözüm” için Filistin’deki tarafların birlikte hareket etmesini istiyor.
Arap ülkelerinin çoğu da bu konuda Türkiye ile benzer bir dil kullanıyorlar.
Hatta BM ve AB’nin büyük kısmı dahi çok içtenlikli olmasa da “iki devletli çözüm” söylemini sahipleniyor.
Amerika bu konuda farklı yerde duruyor.
Cumhuriyetçi iktidarlar döneminde işgalin meşrulaştırılması sürecine giriliyor, gasp ve cinayetler için gerekçeler üretilerek işgalci katiller haklı gösterilmeye çalışılıyor.
Demokrat iktidarlar döneminde ise küçültülmüş, parçalanmış, damarlarına kadar Siyonistlerin sızdığı, silahı ve bağımsız bir ekonomisi olmayan bir “Filistin devleti” fikri dillendiriliyor; ama aslında yapılan “çözüm adına” hiçbir adım atmadan süreci sadece uzatmak.
İşgalci çetede ise tablo oldukça net.
İşgalin şekli ve cinayetlerin görünürlüğü konusunda anlaşamayan siyasi gruplar, hiçbiri ayrı olmamak üzere “iki devletli çözüm” fikrine karşıdırlar.
Siz bakmayın bugünlerde “yargı reformu” dolayısıyla ortalığın karışık olmasına, mesele işgal, ilhak ve gasp olduğunda aralarında ciddi bir fark yoktur.
Netanyahu, Lieberman ve Ben Gvir gibilerine göre uluslararası hiçbir tepki ve eleştiriyi dikkate almadan işgal politikalarının hızla sürdürülmesi gerekirken, demokrat ve solcu teröristlere, Herzog’a, Lapid’e, Peretz’e göre sürecin yavaş işletilmesi ve bölgesel etki alanının genişletilmesi için çaba harcanması daha önemlidir.
Yani dünya ne derse desin, BM ne karar alırsa alsın, işgalci Siyonist çetenin tüm alt katmanları açısından “iki devletli çözüm” diye bir seçenek yoktur.
Hatta çokça övülen ve Yaser Arafat ile İzak Rabin arasında imzalanan Oslo Anlaşmasında bile böyle bir seçeneğe atıf yoktur.
Kaldı ki, Oslo Anlaşmasında “Filistin devleti” diye bir ifade olmamasına rağmen, sadece “Filistin halkının yasal temsilcisi FKÖ’dür” ibaresine rağmen, FKÖ’nün “israil devletini tanımasına” rağmen anlaşma Yahudileri öfkelendirdi ve imzayı atan Başbakan İzak Rabin öldürüldü.
Tahammül seviyelerini tahmin edebilirsiniz.
İşgalci ile bir süre yürütülen müzakerelerde Filistin temsilcisi olarak yer alan FKÖ sözcüsü Saib Ureykat, pişmanlığını ancak 25 yıl sonra dile getirmişti. Ureykat, israil'in iki devletli çözümü kabul edeceğine inanmanın yanlış olduğunu belirtmiş, "Hata, Oslo Anlaşması'nın imzalanmasında değildi, bilakis israil'in uygulamaları ve ırkçı devletin iki devletli çözüm seçeneğini kabul etmesine olan inancımızdı” demişti.
Netanyahu’nun birkaç gün önce “iki devletli çözümün kesinlikle söz konusu olmadığı” açıklaması aslında malumun ilamından başka bir şey değil.
Ortada şaşıracak bir durum yok!
“İki devletli çözüm” masalıyla, “Barış süreci” teraneleriyle zaman geçirmenin anlamı yok.
Gerçekler ortada ve herkes nerede duracağına artık net olarak karar versin!
HAMAS Sözcüsü Cehad Taha, İslam dünyasının ve dünyanın adalete inanan insanlarının ne yapması gerektiğini net olarak ortaya koydu:
"Bu tür faşist sözlere en iyi yanıt, Filistin halkının yanında yer almak, onlara destek sağlamak ve yerleşimci-sömürgeci işgal devletinin liderlerini devam eden suçları ve ihlalleri nedeniyle uluslararası mahkemelerde yargılamak için çalışmaktır."
Kendileri zaten direnişin tek seçenek olduğunu uzun zamandır dile getiriyorlar.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM FİYASKOSU
Hasan Sabaz