Rusya, “Wagner krizi” dolayısıyla sıkıntılı günler geçirirken, Ukrayna üzerinden “vekalet savaşı” yürüten ABD ve Avrupa ülkeleri memnuniyetlerini göstermekten çekinmiyorlardı.
En net açıklamalar ise sokak gösterilerine karşı askeri birlikleri ve zırhlı araçları alana sürmekten çekinmeyen Fransa’dan gelmişti.
Hem de bakın Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Rusya’yı ne ile vurmaya çalıştı:
“Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya'nın "Afrika'nın istikrarını bozan bir güç" olduğunu savundu.
Moskova'nın "uluslararası toplum için faydalı bir rol oynamadığını" belirten Macron, Rusya için "Ukrayna'ya karşı bir imparatorluk savaşı yürüterek bir kez daha 21. yüzyılın sömürgeci güçlerinden biri haline gelmiştir" ifadesini kullandı.
"Wagner milislerinin Orta Afrika'daki faaliyetlerinin Birleşmiş Milletler tarafından belgelendiğini hatırlatan Macron, "Bu, sivil halk üzerinde yağmacılık ve zorbalık yapmak üzere gelen özel milisler aracılığıyla Afrika'yı istikrarsızlaştıran bir güçtür" diye konuştu.”
Evet, bırakın sömürgeci geçmişini, halen Afrika’da mazlum coğrafyanın iliğini sömüren Fransa Cumhurbaşkanı söyledi bunları.
Oysa Fransa’nın sadece Cezayir’de yaptıkları bile insanlığın hiçbir yerine, ahlaki hiçbir kaideye sığamayacak kadar vahşi ve insanlık dışıydı.
Bulunduğu bölgede 15 yaşın üstündeki tüm erkekleri öldürdüklerini, kadınları fuhuş amacıyla kullandıklarını yazdığı mektupta anlatan Fransız Subay Montagnac şu sözleri rahatlıkla kullanabiliyordu: "Beni zaman zaman rahatsız eden düşünceleri aklımdan çıkartmak için bazı kafaları kestiriyorum, enginarların kafalarını değil, insanların kafalarını."
Macron, “Biz Afrika’ya medeniyet götürdük” diyor; ama bakın Renan, sömürgeci zihniyeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor: “Biz eşitliği değil hakimiyeti amaçlıyoruz. Yabancı bir ırkın ülkesi bir kez daha serflerin, tarım emekçilerinin ve sanayi işçilerinin ülkesi olmalı. Bu, insanlar arasındaki eşitsizlikleri -ortadan kaldırmak meselesi değil- onları genişletip bir hukuk içine sokmak meselesidir. Daha aşağı ve dejenere ırkların üstün ırklar tarafından rejenerasyonu insanlık için yaratılan ilahi düzenin bir parçasıdır.”
Sömürgeci kibri hiç değişmedi şimdiye kadar.
Irkçı Fransız polisinin 17 yaşındaki çocuğu ortada hiçbir sebep yokken öldürmesi katil Montagnac’tan miras kalan sömürgeci kibrinin, sömürdüklerini insan olarak görmemenin dışavurumundan başka bir şey değil.
Ve bu kirli zihniyet kendini süslü sözcüklerin arkasına saklasa da İspanya’da mültecilere karşı ortaya çıkmakta, İngiltere’de mültecileri Afrika’ya gönderme şeklinde kendini gösterebilmektedir.
Kongo’da yeterince kauçuk toplayamadığı için çocukların ellerini kesen Kral Leopold’un heykeli bile Belçika’da geçen seneye kadar “Ulusal bir kahraman” olarak yerinde tutuluyordu.
Irkçı polis tarafından öldürülen 17 yaşındaki çocuk, uyuşturulmuş zihinleri belki kısmen uyandırdı; ama zaten Afrika’nın çocukları sömürgeciye ve işbirlikçilere karşı seslerini yükseltmeye başlamışlardı.
Sömürgeci, maddi gücüne, devşirdiği işbirlikçilere güveniyor; ama her geçen gün yaptıkları ile yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Aime Cesaire, “Sömürgecilik Üzerine Söylev” adlı eserinde sömürgeci ikiyüzlülüğünü batılının adeta yüzüne çarpmaktadır.
“Kendi yarattığı problemleri çözmekten aciz olduğunu ispat etmiş bir medeniyet, çökmüş bir medeniyettir.
En hayati sorunlarına göz yummayı seçmiş bir medeniyet hasta bir medeniyettir.
Kendi ilkelerini düzenbazlık ve yalancılık için kullanan bir medeniyet, ölüm döşeğindeki bir medeniyettir.
Gerçek şu ki; Avrupa Medeniyeti ya da "Batı" Medeniyeti denilen şey, iki asırdır burjuvazinin egemenliğinde şekillendiği için, kendi varlığından kaynaklanan iki temel problemi çözmekten acizdir: Proleterya sorunu ve sömürge sorunu; kaldı ki Avrupa, kendisini ne akıl ne de vicdan kalıplarının önünde temize çıkartma yeteneğinden de yoksundur ve gitgide daha da iğrenç bir ikiyüzlülüğe sığınmaktadır, çünkü artık insanları kandırması daha da zordur.”