15 Temmuz darbe teşebbüsünün üzerinden 7 yıl geçti; ama tahribatı devam ediyor.

Ekonomik, siyasi ve kültürel alanda meydana gelen kırılmalar bir türlü düzelmiyor/düzeltilemiyor.

Bunun birçok sebebi var; ancak sanırım en belirgin olanları darbeci mantıkla mücadele yerine suçlama ve cezalandırmaların çok geniş alanlara yayılması ve sürecin gereğinden fazla uzamasıdır. Bununla birlikte devlette yeni kadrolaşmalar için birilerini hedef göstermeler, siyasi ve ekonomik rant amaçlı girişimler, “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” misali ehliyetsiz bürokratik mekanizmaların oluşumu sayılabilir.

Sıkıntılar ve yanlışlar var; ama bu bazılarının yaptığı gibi darbecileri masumlaştırmaya sebep olmamalı ve kirli hedefleri görmeyi engellememeli.

Daha önceden de söylemiştik:

“Tüm genellemeler ve benzerlikler bir yana 15 Temmuz girişimini diğerlerinden farklı kılan özellikleri de vardır. Üç aşamalı özelliğiyle dünyada benzeri olmayan bir darbe girişimidir 15 Temmuz. Bu üç aşama;

Sızma, yargı marifetiyle tasfiye ve askeri darbedir.”

Bu yazıda yıldönümü vesilesiyle kronolojik bir takip yapalım ve 15 Temmuza giden süreci bir daha görelim istiyorum.

Kanaatimce süreç “7 Şubat MİT krizi” ile değil bir ay öncesinden başladı.

6 Ocak 2012’de TSK’nın 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı. Erdoğan aralarındaki görüş ayrılıklarına rağmen Başbuğ’un tutuklanmasına tepki gösterdi.

7 Şubat 2012’de Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifade vermeye çağırdı.

3 Temmuz 2013’de, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bir soruya karşılık olarak “Dershaneler kapanıyor” yanıtını verdi.

Zaman Gazetesi “Eğitime Büyük Darbe” (14 Kasım 2013) manşeti ile çıktı

17 Aralık 2013’te savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'in talimatıyla, birçok kişinin (89 kişi) gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatıldı. Operasyonu Zekeriya Öz koordine etti.

Bakan çocukları, Halkbank Genel Müdürü, Fatih Belediye Başkanı da vardı gözaltına alınanlar arasında

25 Aralıkta Savcı Muammer Akkaş, Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırladı. Ancak Emniyet, Savcı'nın talimatlarını yerine getirmedi. Özel Harekat, savcıların bir süre dışarı çıkmasına izin vermedi.

1 Ocak 2014 günü Hatay Kırıkhan’da MİT’e ait bir tır ve bir binek oto aranmaya çalışıldı. Çekilen fotoğraflarla “MİT’in Suriye’de teröre destek olduğu” algısı oluşturulmaya çalışıldı.

On binlerce polisin yeri değiştirildi, yüzlerce polis amiri görevden alındı, bir kısmı emekli edildi.

10 Ağustos 2014’te Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyetinin 12. Cumhurbaşkanı seçildi. Ahmet Davutoğlu AK Parti Genel Başkanı ve başbakan oldu.

Devlet, medyaya yönelik operasyon başlattı.

14 Aralık 2014’te Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, STV Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, gözaltına alındı, Hidayet Karaca tutuklanırken, Ekrem Dumanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

10 Ağustos 2015’te 17-25 Aralık Savcıları Zekeriya Öz ve Celal Kara kara yoluyla Gürcistan’a kaçtı.

Ve 15 Temmuz 2016…

Saat 14.45’te binbaşı rütbesinde bir subayın MİT’e gelerek gece saat 03:00’te MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik bir eylemi ihbar etmesi üzerine MİT ve Genelkurmay arasında yapılan görüşmeler darbecileri paniğe sevk etti. Normalde 16 Temmuz saat 03:00 olarak belirlenen darbeye teşebbüs saati öne çekilerek saat 20:30’da harekete geçildi.

15 Temmuzda daha hava kararmamışken, insanlar yollardayken panik halinde darbe teşebbüsüne girişmek bir “idrak tıkanması” bir “akıl tutulması” değilse başka nedir?

15 Temmuz darbe girişimi eğer emir-komuta zincirini hesaba katmazsak şimdiye kadarki darbelerin aslında en organizeli ve en fazla katılımlı olanıdır.

27 Mayıs “Bir grup Albay” tarafından yapıldı.

12 Mart, darbe girişimine karşı yapıldı.

12 Eylül komuta kademesinin kararıyla yapıldı.

Ama 15 Temmuz, içinde her kademede çok sayıda subayın bulunduğu ve sivillerin organize ettiği, talimatların “dışarıdan” verildiği başarısız bir girişimdir.

Sürecin başarısız olmasında halkın sokağa çıkması ve ölümü göze alması elbette en önemli faktördür; ama Erdoğan’ın liderliği ve süreci yönetmesi dile getirilmezse her tahlil eksik kalacaktır.