Suriye’de çatışmaların nispeten azaldığı, diplomasi trafiğinin yoğunlaştığı günleri yaşıyoruz.

Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki PKK varlığına karşı operasyon kararı şimdilik beklemeye alınmış gibi. Rusya’nın arabuluculuğu ile Suriye yönetimi ile gerçekleştirilen görüşmeler uluslararası çevrelerde de dikkatle takip edilmekte.

Türkiye’de hükümet çevreleri, hem mülteciler konusuna bir çözüm bulmak hem de PKK’nin yaşam alanlarını daraltmak için Suriye yönetimi ile bir diyalog geliştirilmesi konusunda hemfikir durumda. Daha önceden Esed rejimi ile görüşülmesi gerektiğini ifade ettikleri için muhalefetten de bu konuda bir eleştiri gelmiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bile “Esed ile görüşebilirim” diyerek yeni stratejinin arkasında olduğunu net olarak ifade etti.

Türkiye’den böyle üst düzeyde açıklamaların gelmesi BAAS rejimi açısından bulunmaz bir fırsat. Alanda belirleyici olan esas unsurun Rusya olduğunu ve Rusya olmazsa bu aşamaya kadar gelmesinin bile söz konusu olmadığını bilmesine rağmen Suriye yönetimi “ön şartlar” sunmaya, ağırdan almaya başladı.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, Türkiye ile tam bir yakınlaşma için Ankara'nın ülkesindeki askeri varlığına son vermesi gerektiğini söyledi. Mikdad, "İşgal kaldırılmadan Türkiye ile normal ilişkilere dönmekten bahsetmek mümkün değil. Esad ile Türk liderliği arasındaki bir görüşme anlaşmazlığın nedenlerinin ortadan kaldırılmasına bağlı" dedi.

Amerika için “kara gücü” görevini üstlenen PKK ise bu diyalogun sonucunda Türkiye ile Suriye yönetiminin ortak operasyon kararı almasının kendisi için tasfiye anlamına geleceğini iyi biliyor. Tüm “endişeliyiz” ve “operasyon kabul edilemez” açıklamalarına rağmen muhtemel bir operasyon durumunda Amerika’nın Türkiye’yi engellemeyeceğinin farkındadırlar.

Kuzey Suriye’de Amerikan koruması altında adı “özerk” ama aslında PKK’den başka bir yere bağlı olmayan bir yapılanma var ve bölge ülkeleri bunu kabul etmiyor. DSG adıyla oluşturulan statünün devamı için Suriye yönetiminin ve dolayısıyla Rusya’nın da onayı gerekiyor. Belki birkaç sene önce Suriye yönetimi mevcut özerk yapıyı kabul edebilirdi; ama mevcut şartlarda bu söz konusu değil.

Özerk Yönetim Dış İlişkiler Ofisi Eşbaşkanı Bedran Çiya Kurd, Şam ile Özerk Yönetim arasında diyalog için Rusya’nın arabuluculuğunun söz konusu olduğunu, fakat Suriye hükümetinin diyaloga yanaşmadığını belirtmişti.

Yine Dış İlişkiler Ofisi yaptığı açıklamada Suriye ulusal diyalogundan yana olduklarını, Suriye içinde bir çözüm istediklerini, Suriye’nin parçalanmasına izin vermeyeceklerini ve dış müdahaleyi de kabul etmeyeceklerini bildirmişti.

Amerika ve Rusya tarafından ülkenin petrol bölgeleri ve stratejik önemdeki limanları parsellenmişken “dış müdahaleye” karşı olmak açıklamasının ne kadar ciddi olduğu ayrı bir konu da göründüğü kadarıyla alanda kimse bir diğerine güvenmiyor.

Aslında DSG’nin şimdiye kadar Suriye yönetimi ve müttefiklerine yönelik hiçbir eyleminin olmaması, sadece Türkiye ve diğer rejim muhalifi gruplarla çatışması, hatta Halep ve Kamışlo gibi yerlerde rejimle içiçe olması kolayca anlaşabilecekleri intibaını veriyor; ama alandaki durum öyle değil. Her iki tarafın da kendine göre bir ajandası var ve yürütülen siyaset de “köprüden geçinceye kadar” ile sınırlı.

Amerikan –israil planına göre Esed devrilmemeli ve Suriye 3 parçaya bölünmeli, zayıflatılmalıydı. Mevcut durumda ise 4 parça söz konusu ve bu da nihai olarak Amerika açısından kabul edilebilir bir şey.

Esed, Türkiye olmadan Amerika korumasındaki DSG’ye yönelik bir hamlede bulunamayacağının farkında. O yüzden de Türkiye’nin elinde ya da korumasında tuttuğu bölgelerden çekilmesi ve oraların idaresini Suriye yönetimine bırakması durumunda DSG’nin statüsünü daha da sağlamlaştıracağını çok iyi biliyor. Asıl derdi İdlip ve Halep kırsalında bulunan muhalif gruplar ve Türkiye’nin o bölgelerde bulunan askeri güçleri…

Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Suriye yönetimiyle bazı anlaşmalara vardığını ve Suriye yönetimi ile sivil muhalefetin ortak fotoğraf verdiğini görebiliriz. Sonrasında DSG’ye yönelik yürütülecek ortak ya da koordineli operasyonun Amerika’yı çekilmeye zorlayacağını söylemek mümkün.

Tabii meseleye diğer açıdan yani Amerika’nın çekilmesi durumunda DSG’nin durumunun ne olacağı şeklinde bakanlar da var.

Kürt siyasetçi Dr. Kamiran Haco, “Bugün DSG’nin yürüttüğü savaş esasta ABD’nin savaşıdır. Her ne kadar Suriye topraklarının büyük bir kısmını kontrol etse de ABD’nin bölgeden çekilmesi halinde DSG’nin de varlığı tehlikeye girecektir.”

Amerika ise uluslararası koalisyon ile birlikte Irak’ta Kürdistan bölgesi için oluşturduğu “de facto” durumu Suriye için de planlıyor; ama gözden kaçırdığı bir şey var.

Irak Kürdistan bölgesindeki hareketler yaklaşık 70 yıldır Irak yönetimi ile mücadele halindeler ve hiçbir dönem bir entegrasyona girmemişlerdir. PKK ise Kuzey Suriye’deki Kurdi hareketleri tasfiye eden, BAAS’ın desteğiyle hormonlu olarak büyütülen ve alanda dengelerin değişmesi durumunda kolaylıkla BAAS unsurları içerisinde yer bulabilecek olan bir harekettir.