Tam 27 yıl geçti katliamın üzerinden.

Sırbistan’ın, Rusya’nın, Yunanistan’ın doğrudan doğruya içinde olduğu, Kanada, Fransa ve Hollanda’nın da gözcülük yaptığı vahşi bir katliam…

Evet, 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da 8372 Müslüman Boşnak sivil, hiçbir insani, ahlaki, vicdani değer taşımayan yaratıkların ortak operasyonuyla katledildi.

Vahşi çetelerin içinde çok sayıda Rus ve Yunan vatandaşı vardı ve bundan dolayı katliamın elebaşı Ratko Mladiç o ülkelere teşekkür edecekti.

Kanada askerlerini çekecek, Hollanda koruması gereken sivilleri katillere teslim edecek, Fransa ise müdahale edilmesini engelleyecekti.

Vahşetin tüm acılarını ölünceye kadar yüzündeki çizgilerde taşıyan Aliya İzzetbegoviç katliam dehşetini şöyle anlattı:

“Önce, hepsini sıraya dizip tek tek öldürmeye başlamışlar. Elinize kazma kürek verildiğini, bir çukur kazdırıldığını, sonra kafanıza bir kurşun sıkıldığını düşünün.

Biraz zaman geçince işin çok uzun süreceğini anlıyorlar. Bu kez yirmili, otuzlu, kırklı gruplar halinde daha büyük çukurlar kazdırıyorlar.

Vatandaşlarımızı bu kuyuların içine atıp üstlerine kurşun yağdırıyorlar. Bu kez de çok fazla mermi harcandığını anlayıp başka bir yola başvuruyorlar.

Çukurlara doldurulan kardeşlerimizin üstüne bomba atıp onları paramparça ediyorlar.

Onların mezarını biz bulamadık. Kelebekler buldu. Mavi kelebekler. Sadece toplu mezarların olduğu yerde biten bir çeşit bitkiyle beslendikleri için bazı bölgelere kümelendiklerini anladık.”

Aradan 27 yıl geçti; ama halen daha eşlerinin, çocuklarının kemiklerini arayan mazlumların gözyaşı dinmedi.

Bu dehşeti bize tekrar hatırlatan ise Hollanda hükümetinin aldığı bir karar oldu.

Evet, Hollanda hükümeti, Srebrenitsa soykırımı sırasında Birleşmiş Milletler bünyesinde bölgede görev yapan Müslüman Boşnak sivilleri Sırp güçlerine teslim ederek katliama göz yuman Hollandalı askerlerden özür diledi. Başbakan Mark Rutte, düzenlenen törende askerlerin ‘imkansız bir göreve’ gönderildiğini belirterek; Srebrenitsa soykırımından Hollandalı askerlerin değil, sadece Sırpların sorumlu olduğunu kaydetti.

Görevli Hollandalı komutan Thom Karremans’ın katillerle kadeh kaldırırken çekilmiş fotoğraflarına rağmen ve Uluslararası mahkemeler Hollanda’yı suçlu bulmuşken bunları söyledi Mark Rutte.

Törende Hollanda Savunma Bakanı Kajsa Ollongren de askerlere şeref ödülü verdi.

İnsanlık bir kez daha çöktü.

Mark Rutte, siyasi kariyeri için milliyetçi bir dil kullanıyor ve Hollanda askerlerini aklamaya çalışıyor; ama tüm küresel kurumların “yüzü öyle kara” ki hiçbir şeyle temize çıkamazlar.

Bir halk sadece Müslüman oldukları için 2. Dünya Savaşından bu yana en büyük kıyımla yüz yüze geldi ve bunun karşısında uluslararası kurumlar kendilerini inkar edercesine bir tutumla sadece izlemekle yetindi.

Aliya İzzetbegoviç, insanlık dışı tavırlarını yüzlerine vurarak; ama daha çok tarihe not düşerek şunları söylüyordu:

“Yardım dilenmedik, para ve silah da… Sadece; ama sadece silahsız ve korunmasız halkı koruyacakları bazı tedbirler talep ettik. Çünkü Birleşmiş Milletler bunun için kurulmuştu. Barışı, demokrasiyi korumak, soykırımlara engel olmak…

Toplandılar, bir karar açıkladılar. ‘Savaşın üstüne savaş eklemek istemiyoruz’ dediler.

Silah satışına ambargo koydular. Bu ne demekti? Bütün Sırplar silahlıydı; ama artık ambargo sebebiyle, direnmeye başlayan Boşnaklara silah satışı yasaklanmıştı.”

BM, silah ambargosu ile Bosna’yı cezalandırıyordu ve NATO da bunun için gözcülük yapıyordu. Çünkü herkes Sırpların çok farklı yerlerden ve yollardan silah temin edebildiğini biliyordu.

BM’nin Müslüman Boşnaklara yönelik “insani yardımları” bile insanlık dışıydı.

Aliya’nın kelimeleriyle anlatmaya çalışalım:

“Birleşmiş Milletler, yardım gönderiyoruz diye bize otuz yıl öncesine ait konserveleri, pirinç paketlerini gönderdiler. Bu konserveleri sokağa koyduğumuzda, kapağını henüz açmadan köpekler bile onların kokusunu alıp hemen kaçıyorlardı.”

Şimdilerde Ukrayna için Rusya’ya karşı seferber olan, her türlü silah yardımında bulunan, hatta ekonomik zararları bile göze alan Avrupa, Bosna’daki vahşi katliama ancak Müslümanların direnişi katilleri geriletmeye başlayınca, müdahale etme gereği duydlar.

“Hafızayı beşer nisyan ile maluldür” evet; ama Srebrenitsa, Batı’nın yüzündeki kara leke olarak sürekli kalmaya devam edecek.

Mark Rutte’nin “katliama gözcülük yaparak” yardım edenlere ödül vermesi hiç şaşırtıcı değil.

Merhum Aliya, çıplak gerçeği yüzlerine vurmuştu, yıllar önce:

“Onların demokrasi, barış ve hoşgörü dedikleri ilkeler, Srebrenitsa’da toprağın altına gömüldü.”