Amerikan vatandaşı Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akle, işgal altındaki topraklarda soğukkanlı katillerce hedef gözetilerek, kafasından vurularak katledildi.

En basit insani değerlere bile sahip olmayan işgalci zihniyet, vahşetini, öldürdüğü kadının cenazesine saldırarak bir kez daha gösterdi.

Şirin Ebu Akle, ABD vatandaşıydı, Müslüman değildi; ama Filistin konusuyla ilgilenen birçok uzmana göre işgal altındaki topraklarda yaşayan mazlumların sesiydi.

Rachel Corrie gibi insani değerlerini kaybetmemiş biriydi.

Rachel Corrie’den farklı tarafı bir de Filistinli olmasıydı.

Şirin Ebu Akle vahşice öldürüldü ve her zamanki gibi ülkelerin yöneticilerinden, uluslararası kurumlardan çok cılız tepkiler geldi.

Amerika, Rachel’e sahip çıkmadığı gibi Şirin’e de sahip çıkmadı.

İşgalci çetenin kuduz köpekler gibi cenazeye saldırması bile ciddi biçimde rahatsız etmedi Amerika’yı.

Blinken, "Her aile, sevdiklerini onurlu ve rahatsız edilmeden toprağa verebilmelidir" dedi.

Amerikan Dışişleri bakanlığının tepkisi bu kadar işte!

Gazeteci Memun Fendi, kurşunun aslında kimlerin kafasına isabet ettiğini şu sözlerle ifade etti:

“Öncelikle İsraillilerin kendi kafasına isabet etti. Zira Şirin tabutunda yatarken, ırkçı bir rejimin vahşetini gözler önüne serdi. Dünyadaki bütün ekranların karşısında izleyiciler, Filistinlilere, bütün acılarının simgesi olmuş kızlarına hazin bir vedayı çok gören İsrail’in barbarlığına şahit oldu. İsrailliler, kana susamışlıkları ve medeniyetin anlam ve değerleriyle ilgili her şeyden uzaklıklarıyla gerçek yüzlerini gösterdiler. İsrail ordusu tüm o şahit olduğumuz vahşi davranışları ile tabutunda yatan bir canı rahatsız ederken, bugün Batı’da kim bu zalimliği göz ardı edebilir bilmiyorum. Kurşun; rejim, halk ve gösterişçi yalan bir demokrasi ile İsrail’in kafasına isabet etti.”

Kafaları kin ve nefrete ayarlı, kişisel, bölgesel, ulusal çıkarlardan başka bir şey düşünemeyenlerin anlayabilecekleri şeyler değil bunlar.

Bir defa insanlıktan çıkmaya başladın mı, bunun önü alınmaz!

Ama “insanlar” dünyanın her yerinden seslerini yükselttiler ve Siyonist vahşeti lanetlediler.

Bir sosyal medya kullanıcısının tepkisi çekti dikkatimi:

“Ahlaki olarak iflas etmiş Amerikan toplumu asla siyonistlere karşı koyamaz.”

İşgalci çetenin her eylemini ya savunan ya da sessiz kalarak onaylayan Amerikan diplomasisi hem ahlaki hem de insani olarak bir kez daha iflas ettiğini ortaya koymuş oldu.

Ahlaki açıdan iflas eden sadece Amerika değil elbette.

Yahudileri katletmiş olmanın yükünü ahlaki düşüklük ve siyasi ikiyüzlülük olarak gösteren, Filistin’deki işgal ve katliamlara sessiz kalan ya da samimiyetin zerresini taşımayan itirazlarda bulunanlar, zihinsel anlamda insani değerler soykırımı yaşadıklarının farkında bile değiller.

Vicdanlarını hapseden, çıkarlarını her şeyin üstünden tutan AB’nin lokomotif anlamındaki ülkeleri, ahlaki açıdan iflas ettiklerini bir kez daha ortaya koydular.

İnançlarını, toplumsal değerlerini, kültürel bağlarını bir tarafa bırakıp işgalci çetenin ayaklarını yıkama yarışına giren krallar, emirler ve onların dalkavukları da ahlaki açıdan iflas ettiklerinden dolayı bir tedirginlik yaşamıyorlardır artık.

“Araplar bile vazgeçmişken bize mi kalmış” diyen “normalleşme lobilerinin” gazına gelip Siyonist elebaşına taziyede bulunanların ve her duruma uygun tavır alan yorumcuların da geç olmadan nerede durduklarını bir daha gözden geçirmeleri gerekir.

Tarih bunları kaydediyor elbette; ama asıl önemli olan tarihin kaydettikleri değil de “hazır gözetleyicilerin” ne yazdıklarıdır.

Kimse siyasi ve ekonomik çıkarlarını öne çıkararak Mescid-i Aksa’yı kirleten melun topluluğun yaptıklarını perdelemeye kalkışmasın, çünkü ajanslar gerginlik bölgesine muhabir gönderemeyebilir, görenler gördüklerini aktaramayabilir, Şirin Ebu Akle’nin kamerası artık çalışmayabilir; ama hiç kimse zamanı geldiğinde Aziz ve Hakim olan Rabbimizin gazabından kurtulamaz.